2. BAKARA SURESİNDEN TÜRKÇE MEAL VE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

    2. BAKARA SURESİ (Sığır demek/286): İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla,
    Muttakilerin nitelikleri:

    2. İşte o Kitap1 budur. Bu konuda şüphe yoktur. Müttakîler2 için rehberdir3.             
3. Allah’a içten inanan, namazı düzgün ve sürekli kılan, kendilerine verdiğimiz rızıkları infak eden (hayra harcayan), 4. Sana indirilen kitaba da senden önce indirilen kitaplara da inanıp güvenen ve ahirete inançları kesin olanlar var ya,
5. İşte Rablerinden (Sahiplerinden) gelen rehbere uyanlar onlardır. Umduklarına kavuşacak olanlar da onlardır.
    Açıklamalar 1: (1). O kitap (2/1), Allah’ın kitabı demektir. Her nebiye kitap verilmiştir. Kur’an, Allah’ın beklenen son kitabıdır.
    (2).Müttaki (2/2); kendini koruyandır. Allah’ın dini fıtrat, yani doğal yapıya koyduğu kanun ve kurallar bütünü olduğu için müttakî, fıtratını koruyan, yanlış yapmaktan sakınan kişidir. O, herhangi bir varlığı Allah’a denk tutmaz. Böyle biri, Kur’an ile karşılaşınca onu kendine rehber edinir. Daima dürüst ve erdemli olmaya ve her türlü yanlıştan sakınmaya çalışır. Yalnızca şirk koşmaktan sakınmış kişiyi de Allah, bu yönüyle müttaki sayar. Günahı sevabından çok olduğu için cezasını çekmek üzere cehenneme sevk edilmiş olsa da Allah onu, ebedi cehennem cezasından kurtarır.

       Müttaki; (Takva sahibi=Sorumlu insan); Takva sahibine müttaki denir. Kur’an da muttaki insan olunmasında ısrarla durulmuş, cennet ve nimetleri müttakiler için hazırlandığı bildirilmiştir. Allah, muttakileri cehennemden koruyacağını (52/18), onların dostu olduğunu (45/19), onları sevdiğini (3/76), onlar için her zaman bir çıkış yolu var ettiğini bildirmiştir.                                                           D.İş.Bşk. sözlüğü     
    “Yanlışlardan korunma hususunda arzunuz ve kararlılığınız olmadığı zaman doğru şeylerle bir ilişkiniz kalmaz. İnsanların devamlı koruma altında olmaları lazım. Müslümanların, hataya düşmemek için her şeye çok dikkat etmeleri gerekir. Allah Kur’an da çok sayıda ayette  “Kendinizi koruyun”, “kendinizi tehlikeye atmayın” buyuruyor. Kur’an, insanı uyarmaktadır: “Akıp giden zaman çok önemlidir! (Bunu önemsemeyen) İnsan kesin olarak kayıptadır. Kayıpta olmayanlar; Allah’a inanıp güvenen, iyi işler yapan, birbirine sürekli doğruları hatırlatan ve sürekli sabırlı (kararlı olmayı) hatırlatan kimselerdir”(103/1-3). Allah’ın emirleri karşısında kararlı duruşlarını bozmadan zorluklara göğüs gerenler yani sabredenler imtihanı kazanmış olacaklardır”.                                                                                                                              
A. Bayındır
    (3) Rehber (2/2): Rehber, yol gösteren demektir. Kuran-ı Kerim’in; içinde şüpheye yer olmayan bir kitap olması, tüm insanlara yönelik bir özelliğidir. Her insan, yaşadığı çevrenin öğrencisi olup, kendi fıtratından, sosyal çevresi ile olan ilişkilerinden, gözlem ve akıl yürütme yoluyla tabiattaki varlıklardan, belli bir süreçte evrensel doğru bilgiler edinmektedir .
    Açıklamalar 2: Müttaki; (Takva sahibi=Sorumlu insan): Takva sahibine müttaki denir. Kur’an da muttaki insan olunmasında ısrarla durulmuş, cennet nimetleri müttakiler için hazırlandığı bildirilmiştir. Allah, muttakileri cehennemden koruyacağını, onların dostu olduğunu, onları sevdiğini, onlar için her zaman bir çıkış yolu var ettiğini bildirmiştir.                                                                             D.İ.Bşk. sözlüğü    
Yanlışlardan korunma hususunda arzunuz ve kararlılığınız olmadığı zaman doğru şeylerle bir ilişkiniz kalmaz. İnsanların devamlı koruma altında olmaları lazım. Müslümanların, hataya düşmemek için her şeye çok dikkat etmeleri gerekir. Allah Kur’an da çok sayıda ayette  “Kendinizi koruyun”, “kendinizi tehlikeye atmayın” buyuruyor. Kur’an, insanı uyarmaktadır: “Akıp giden zaman çok önemlidir! (Bunu önemsemeyen) İnsan kesin olarak kayıptadır. Kayıpta olmayanlar; Allah’a inanıp güvenen, iyi işler yapan, birbirine sürekli doğruları hatırlatan ve sürekli sabırlı (kararlı olmayı) hatırlatan kimselerdir”(103/1-3). Allah’ın emirleri karşısında kararlı duruşlarını bozmadan zorluklara göğüs gerenler yani sabredenler imtihanı kazanmış olacaklardır”.      

    “Muttaki insan, farkında olan insandır, kendisine bütün soruları sorabilen, gözlemleyen ve gereğini yapan insandır. Bir yerde oturup tespih çeken değil, inanan ve başkaları için iyi şeyler yapmaya çalışan insandır.  Kur’an’da “İnanan ve salihat yapan insanlar kurtulur” diyen çok ayet vardır ama “İnanan ve hasenat yapan insanlar kurtulur diyen” tek bir ayet yoktur. Müslümanlar “biz baştan beri yanlış yola saptık, salihatı öne çıkaracakken hasenatı öne çıkardık” demelidirler”.                                                                                                              İ. Şahin
İman (2/3),
iman, birini söylediği sözde tasdik etmek, söylediğini Kabul etmek, gönül huzuru ile benimsemek, karşısındakine güven vermek, şüpheye yer vermeden kalpten tasdik etmek, eman vermek, emin kılmak demektir. Dini terim olarak ise:
 İman; “Peygambere Allah’tan geldiği bilinen haber ve hükümlerin tümünü, tasdik etmek, onu diliyle ikrar edip, tatbik etmeye çalışmaktır. İman; Alemlerin Rabbı olan Allah’ı tanımak ve O’na yönelmektir. İman: Allah’ın gönderdiği peygamberleri tasdik etmek, gelen vahyleri benimsemektir. Allah’ın buyruklarını yerine getirerek, O’nun güven çemberine girmek ve o çember içinde yaşamaktır. İman; güven içinde olmak, başkalarına da güven vermektir. İman sahibi kişi yani mü’min, hem inandığı gücün sağladığı güvenin içinde emin olan; hem de kendisi başkalarına güven veren insan demektir. Allah’ın buyruklarını yerine getirerek, O’nun güven çemberine girmektir. Âyetleri kabul edip bağlanmak ve yaşamaktır. Bu inancın temelleri Kur’an da nisa 4/136 da topluca ve ayrıca bakara 2/286. ayetlerde zikredilmiştir”.                                                                                                     M. İslamoğlu    
    İman, insanı kopmaz, çürümez bir bağa kavuşturur ve boşluklara yuvarlanmasını önler. Kim tağutları tanımaz da Allah’a inanıp güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. İmandan yoksun kalanları Kur’an, hayvanların en şerlisi olarak anmaktadır.
İman, insana dünyada çok büyük onur ve ahirette ebedî mutluluk sağlar. Cennet bedava değildir. Kur’an, imanın bir imtihan, ıstırap ve çile işi olduğuna dikkat çeker. İnsanlar, sadece “inanıp güvendik” dediler diye zorlu imtihanlardan geçirilmeden kendi hallerine bırakılacaklarını mı sanıyorlar. 
29/2
   Müttaki insan ile ilgili ayetler: Allah’a inanıp güvenen ve yanlış yapmaktan sakınanlar için Ahiretteki ödül elbette daha iyidir.. Yusuf 12/57.    
Allah’a kulluğun simgelerine saygı gösterirse (bilsin ki) bu saygı, kalplerdeki takvadan kaynaklanır. Hac 22/32.

    Ölçüyü ve tartıyı hassas olarak tam yapın….En yakınınızın aleyhine de olsa, konuştuğunuzda adaletli olun. Allah’a verdiğiniz sözü tam olarak yerine getirin. Onun size yüklediği görev budur. Belki aklınızdaki bilgiyi kullanırsınız. Bakara 2/152
     ———————————————————————————————————————————————–
    Kafirlerin nitelikleri; 
    6. Kâfirleri1 (ayetleri görmezlikte direnenleri) uyarsan da uyarmasan da onlar için fark etmez; inanıp güvenmezler. 7. (Sanki) Allah kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerinde de perde vardır. Onların hak ettiği büyük bir azaptır.
    Açıklamalar 1: (1). Kâfir (2/6); örten anlamındadır. Kur’an’da kâfirin ilk örneği İblis’tir. Bir kişi, Kur’ân’ın Allah’ın kitabı olduğunu anladıktan sonra onun ayetlerinden bir tanesini dahi görmemekte direnirse üstünü örtmüş ve kâfir olmuş olur. Bu kişi, direnmesine sebep olan şeyi birinci sıraya, Allah’ı ikinci sıraya koyduğu için de müşrik olur. Bundan dolayı her kâfir, müşrik; her müşrik de kâfirdir. Tövbe edildiği yani yanlıştan dönüldüğü takdirde affedilmeyecek bir günah yoktur (2/160, 39/53). Ayetleri görmezlikte direnenler, kalplerini, kulaklarını ve gözlerini gereği gibi kullanmaz; gerçekleri görmek, duymak ve anlamak istemezler. Sanki Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiş gibi davranırlar.
Allah’a inanmayan kişi, Allah’ı yok sayan kişi değildir; ona gereği gibi güvenmeyen kişidir. Allah’a tam teslim olamaz. “Allah ne diyorsa odur” diyemez, Müslim (Müslüman) olamaz. Kafir; hayat tarzını ve beklentilerini değiştirmek istemeyen, Kur’ân’ı görmezlikte direnir kâfir olur.  İlgili ayetler;
     Ayetlerimiz karşısında yalana sarılan ve onlara karşı kibirlenenler için gök kapıları açılmayacak, deve iğne deliğinden geçinceye kadar Cennet’e giremeyeceklerdir. Suçluları işte böyle cezalandırırız. 7/40.” İnanıp güvendikten sonra kâfir olan ve kâfirlikte ileri gidenlerin (ölüm gelince yapacakları) tövbeleri /dönüşleri kabul edilmeyecektir. Yoldan çıkanlar işte onlardır.3/90 “Kâfirlik edenlerin (ayetleri görmezlikte direnenlerin) malları da çocukları da Allah katında hiçbir işlerine yaramayacaktır. Onlar o ateşin ahalisidir, orada ölümsüz olacaklardır”3/116.
Sadece kafirlik edenler, Allah’ın ayetleri hakkında, tartışmaya girerler. Onların diyar diyar gezip dolaşmaları seni aldatmasın!” 40/4-5

     ———————————————————————————————————————————–

    Münafıkların nitelikleri;
    8. Bir de “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyen insanlar vardır. Halbuki inanıp güvenmiş değillerdir. 9. Allah’a ve müminlere karşı oyun kurmaya çalışırlar. Oyunu, kendi aleyhlerine kurarlar ama farkına varmazlar. 10. Kalplerinde, (kâfirliklerinden dolayı) bir hastalık oluşur; Allah onlara bir hastalık daha ekler. Yalan söylüyor olmalarına karşılık hak ettikleri, acı veren bir azaptır.
    Açıklamalar 1:  Münafık (2/8-10); hem kafir ve hem de ikiyüzlü demektir. Kalben inanmadığı halde, inkarını saklayıp dili ile inandığını söyleyerek mümin görünen kimsedir. Onlar, bir meşale ile yani Allah’ın dini ile aydınlanmak ve doğru yolda yürümek istemişler ama önleri aydınlanınca, gördükleri hesaplarına gelmediği için kör numarası yapmaya başlamışlardır.
    Münafık, Müslüman olmadığı halde, Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen kimselere denir. Dünya hayatına inanan ahrete inanmayan kimsedir. Allah’a tam güvenememe hastalığına eklenen yalancılık hastalığı ikinci bir azaba sebep olur. Bunlar yaptıkları bu iki suçun cezasını dünyada da göreceklerdir. Münafık, başlangıçta Müslümanca yaşamak ister ancak dünyayı ikinci sıraya atamayınca, kendine engel gördüğü ayetlere karşı kör, sağır ve dilsiz kesilir.   “Allah Resulü buyuruyor ki: “Münafığın üç alameti vardır: Yalan söyler, sözünde durmaz ve emanete hıyanet eder”. Böyle kimse, Müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa da münafıktır. Her münafık, aynı zamanda kâfirdir. Allah’ın ayetlerinden herhangi birini görmek istemeyen veya bir menfaati için örten, en büyük âlim de olsa bu konuma girer”. A. Bayındır
    Ayetler: 
Sağır, dilsiz ve kör kesilirler; onlar yollarından dönmezler. 2/18
Münafık erkeklerle münafık kadınların birbirlerinden farkı yoktur. Onlar, kötü şeyleri emreder, iyi şeyleri de yasaklarlar. Eli sıkı davranırlar. Onlar Allah’ı unuttular, Allah da onları unuttu. Münafıklar tam anlamıyla yoldan çıkmış kimselerdir. 9/67
     —————————————————————————————————————————————————-

    İnsanlara hitap ve öğüt;
    21. Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin ki yanlışlardan sakınabilesiniz.
    22. Yeryüzünü sizin için dayalı döşeli hale getiren, göğü de bina gibi yapılandıran odur. Gökten su indirir de onunla oluşan ürünlerden rızık çıkarır. Öyleyse bile bile, Allah’a benzer nitelikte varlıklar uydurmayın.
    23. Kulumuza indirdiğimizden (Kur’an’dan) şüpheniz varsa ondakilerden birine denk bir sure getirin. Allah ile aranıza koyduğunuz, bilgili kişilerinizi1 de çağırın. İddianızda haklıysanız yaparsınız!
    24. Bunu yapmazsanız ki asla yapamazsınız, o zaman yakıtı insanlar ve taşlar olan o ateşten kendinizi koruyun. Orası, ayetleri görmezlikte direnenler için hazırlanmıştır.
    Açıklamalar 1: (1). “Bilgili kişiler” (2/23), ‘bilen ve bilgilendiren’ anlamlarına gelir. Kur’an’ı anlayarak okuyan herkes onun Allah’ın sözü olduğunu kesin olarak kabul eder. Allah ile aralarına aracı koyanlar, aracıları din konusunda en bilgili kişiler görür ve onlara güvenirler ama Allah’ın onlardan üstün olduğundan da şüphe etmezler. Bu ayet onlara şunu söylüyor: Eğer iddianızda samimi iseniz en bilgili saydığınız o kişileri de çağırın da Kur’an’dakilere benzer bir sure yazıp getirin. Bunu yapamazsanız bu kitabın Allah’ın kitabı olduğunu anlamış olursunuz. Ona inanmamaya devam ederseniz başınıza gelecekleri bilin.     
     ————————————————————————————————————————————–
    “İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara müjde”;
25. İnanıp güvenen ve iyi işler yapanlara müjde ver: İçlerinden ırmaklar akan bahçeler onlar içindir. Ne zaman onlara o bahçelerin bir ürünü, rızık olarak sunulsa “Bundan bize daha önce de sunulmuştu.” diyeceklerdir. Aslında onlara öncekinin benzeri verilmiştir. Orada tertemiz eşleri de olur. Onlar orada ölümsüz olarak kalırlar.
     ————————————————————————————————————————————-
    Fasıklar;
    26. Allah, bir sivrisineği de onun üstünde olanı da örnek vermekten çekinmez. Allah’a güvenenler bilirler ki bu, Sahipleri tarafından verilmiş doğru örnektir. Kâfirlik edenler şöyle derler: “Allah böyle bir örnekle neyi amaçlamış olabilir!” Böylece Allah, birçoğunun yoldan çıktığına, birçoğunun da yola geldiğine karar verir. Yoldan çıktığına karar verdikleri sadece fâsıklardır. 27. Fâsıklar1; Allah’a verdikleri sözden (7/172 ) cayan, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağı koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlardır.   

    Açıklamalar  1: (1). Fâsık (2/27); Allah’a, içinden kesin söz verdikten sonra onunla bağını koparıp yoldan çıkan kişidir. O, Allah’ın emirlerini anlar, uymaya karar verir daha sonra vazgeçer ve onları unutmuş gibi davranır. Cezayı hak edenler onlardır.
Dini emirlerden birini aleni yapmayanlar veya dinin yasaklarını aşikare yapanlar da fasıktır. İnsan şirk günahı işleyerek yoldan çıkarsa kafir olur ya da diğer günahları işleyerek yoldan çıkar fasık olur. İffetli kadınlara suç isnat edenler, yalan haber yayanlar, Allah’ı unutanlar, ayetler karşısında yalan söyleyenler, kelimelerin anlamlarını kaydırıp arzularına göre hüküm elde etmeye çalışanlar fasıktır. Allah’ı unutanlar gibi olmayın. Allah böylelerine kendilerini unutturur. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir59/19
      ———————————————————————————————————————————————-

     Allah’ın nitelikleri;
    28. Allah’a karşı nasıl nankörlük edersiniz! Siz cansız varlıklardınız, size o hayat verdi. Sonra sizi öldürecek ve daha sonra yeniden hayat verecektir. Sonunda onun huzuruna çıkarılacaksınız. 29. Yerde olan her şeyi sizin için yaratan odur. Sonra göğe yönelmiş ve onları yedi gök olarak düzenlemiştir.                               
     ——————————————————————————————————————————————–
   “Yeryüzünde halife yaratılması”;                                                              
    30. Rabbin bir gün meleklere, “Yeryüzünde bir halife1 (Birbirlerinin yerine geçecek varlık) oluşturuyorum” dedi. Melekler, “Orada tabii düzeni bozacak ve kan dökecek akıllı bir varlık mı oluşturuyorsun? Ama sen yaptığını güzel yaparsın, sana içten boyun eğmemiz bundandır. Senden dolayı onu temiz ve değerli sayarız.” dediler. Allah: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim!” dedi.
    31. Âdem’e bütün varlıkların isimlerini (özelliklerini) öğretti, sonra onları meleklere gösterdi: “(Muhalif varlıkla ilgili) İddianızda haklıysanız bana şunların isimlerini anlatın!” dedi. 32. Melekler, “Biz sana içten boyun eğeriz, bizde senin öğrettiğin dışında bilgi olmaz. Her şeyi bilen ve kararları doğru olan Sensin.” dediler. 33. Allah: “Âdem! Meleklere şunların özelliklerini anlat!” dedi. Âdem onlara o isimleri anlatınca, “Size dememiş miydim, ben göklerin ve yerin gaybını, gizlisini, saklısını bilirim. Neyi açığa vurduğunuzu, içinizde neyi sakladığınızı da bilirim.” dedi. 34. Meleklere “Âdem’e secde edin (onun karşısında saygıyla eğilin!)” dediğimizde İblis hariç hemen eğildiler. İblis direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu.

    35. Dedik ki: “Âdem! Sen ve eşin şu bahçeye yerleşin. Beğendiğiniz yerden bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa yanlış yapanlardan olursunuz.” 36. Sonra o şeytan, o ağaç yüzünden ikisinin de ayaklarını kaydırdı ve bulundukları yerden çıkardı. (Üçüne birden) şöyle dedik: “İnin oradan! Her biriniz diğerine düşmandır. Sizin için bu topraklarda yerleşecek yer ve bir süreye kadar geçiminizi sağlayacak şeyler de bulunacaktır.” 37.Âdem Sahibinden uyarılar aldı (ve tövbe etti). Rabbi de tövbesine fırsat verdi. Tövbeleri (dönüşleri) kabul eden ve ikramı bol olan odur. 38. (O üçüne) şunu da söyledik: “Oradan hep birlikte inin! Tarafımdan size bir rehber (kitap) gelir de rehberime kim uyarsa onların üstünde bir korku olmaz üzüntü de çekmezler.” 39. Ayetlerimizi görmezlikte direnen ve onlar karşısında yalana sarılanlar o ateşin ahalisidir. Onlar ölümsüz olarak onun içinde kalacaklardır.         
       Açıklamalar 2:
(1) Halife (2/30); O’nun kanunlarını yürütecek kimse demektir. Allah’ın kanunlarının yürütülmesi ise: bunun, hem Kur’an’ı Kerimin hükümlerini ve Allah’ın koyduğu, kainatın nizamını gerektiren tabii ve akli kanunları kapsadığıdır. Madem ki insan Allah’ın halifesidir, Yüce Allah halifesine bir takım işler gördürecektir. O işleri kendisinin istediği gibi yapabilmesi için kendi sıfatlarından ona vermiştir. Kendisine verilenlerin birincisi, ilim sıfatıdır. İnsan yapacak olduğu şeyi otomatik olarak değil, bilerek yapmalıdır. İkinci sıfat, yapacak olduğu şeyi yapabilme gücüne sahip olması yani kudret sıfatının kendisine verilmesidir. Üçüncü sıfat olarak, bu iki sıfata hareket ve istikamet verecek olan irade sıfatı kendisine verilmiştir. İnsan asıl bu irade sıfatından sorumlu tutulacaktır. İşte insan bu üç nitelikle diğer bütün varlıklardan ayrılır. Bu üç gücü nasıl kullanacağı hususunda akıl ve Kitap ona yol gösterecektir.                                                     H. Atay

      ———————————————————————————————————————————————–
    İsrailoğullarına hitap;                                                                                                                         
    40. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim onca nimeti hatırlayın! Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki ben de size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun. 41.Yanınızda olanı (Tevrat’ı) tasdik eder özellikte indirdiğime (Kur’an’a) inanın. Onu görmezlikte direnenlerin ilki siz olmayın! Ayetlerimi geçici bir çıkara karşılık satmayın! Bana karşı yanlış yapmaktan sakının!       42. Gerçekleri, uydurma şeylerle karıştırmayın ve gerçekleri bile bile gizlemeyin! 43. Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin! (Namazı cemaatle kılın)
    44. Kitabı (Tevrat’ı) iç bağlantılarıyla okuduğunuz halde, insanlara erdemli olmayı emredip kendinizi unutuyorsunuz, öyle mi? Hiç aklınızı kullanmaz mısınız? 45.Sabırla (duruşunuzu bozmadan) ve görevlerinizi aksatmadan (Allah’tan) yardım isteyin. Bu, Allah’a saygılı olanlardan başkasına ağır gelir. 46. Saygılı olanlar, Rableriyle yüzleşeceklerini ve onun huzuruna çıkacaklarını anlayanlardır.
    47. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim onca nimeti ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı hatırlayın! 48.Öyle bir gün konusunda yanlış yapmaktan sakının ki o gün kimse kimsenin başına gelecek bir şeyi savamayacak, kimsenin şefaati kabul edilmeyecek, kimseden bir fidye alınmayacak ve hiç kimseye yardım edilmeyecektir. 49. Hani sizi Firavun hanedanından kurtarmıştık. Onlar size kötü bir azap vermek istiyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı ise sağ bırakıyorlardı. İşin içinde, Rabbiniz olarak yaptığım yıpratıcı büyük bir imtihan vardı.
      ——————————————————————————————————————————————-
    İman esasları
    62. (Kur’an’a) inananlar ile Yahudi1, Hristiyan ve Sâbiîler var ya! Onlardan her kim Allah’a, ahiret gününe inanır da iyi işler yaparsa, ödülleri Rableri katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler.

    Açıklamalar 1: (1)”Yahudi” kavramı; Hz. Davud’un krallığından sonra ortaya çıkmıştır. Hz. Yakup’un oğlu Yehuda’nın soyundan gelir. Yehuda krallığı yıkılınca bu kavram İsrailoğullarının dini-etnik kimliklerini ifade için kullanılmıştır.
      ———————————————————————————————————————————————–
     Cehennem ahalisi-Cennet ahalisi;                                                        
    78. Onların bir kısmı ümmîdir; kitabı bilmezler, onlar sadece kurgularına dayanırlar. Onlar sadece zanna dayalı konuşurlar.      79. Fakat elleriyle kitap yazan1, sonra onunla geçici bir çıkar sağlamak için “Bu Allah katındandır!” diyenlerin çekeceği var. Hem yazdıklarından dolayı çekecekleri var hem de kazandıklarından dolayı çekecekleri var! 80. Onlar “O ateş bize, sayılı birkaç günden fazla dokunmaz!” derler.  De ki: “Allah katından söz mü aldınız? Eğer öyleyse Allah sözünden dönmez. Yoksa Allah hakkında bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?”                                                                                   

    81. Hayır! Kötülük yapan ve günaha iyice batanlar2 o ateşin ahalisidir, onlar orada ölümsüz kalırlar.
    82. Allah’a inanıp güvenen ve iyi işler yapanlar da cennet ahalisidir. Onlar da orada ölümsüz kalırlar.
    Açıklamalar 1:  (1), Elleriyle kitap yazma (2/79);  Bu ayette, elleriyle kitap yazanlar “yahudi alimleri”, yazdıkları kitaplar ise “dini kitaplar”dır. Burada, Yahudi alimlerinin “Allah böyle emrediyor”, “Bu kitapta yazdıklarım Allah’ın hükümleridir” diyerek, “kendi yazdıkları din kitaplarını, halka Allah’ın hükümleri” gibi lanse etmeleri anlatılmaktadır.                   
Hahamların Tevrat’ı tahrif ettikleri bir gerçektir. Ancak bu ayette, Tevrata yapılan ilave ve çıkarmalar değil, dinle ilgili kendi yazdıkları “Benim bu kitabım, Allah tarafından yazdırılmıştır”, “Kitabımdaki bilgi ve izahlar, Allah’ın gönderdikleridir, denmiş olmasıdır. Elleriyle kitap yazma, din yoluyla sömürüdür: Yazdıklarına kutsallık vermek için, onların kendilerine Allah tarafından yazdırıldığı havasını verirler. İnsanları, Allah adına aldatmanın en çok kullanılan yolu budur. Din ile dünyalık elde edilmez. Dini kullanarak dünyalık elde ederseniz bitersiniz. Peygamberler hep “Biz bundan dolayı bir karşılık beklemiyoruz” demişlerdir.
Dünyadaki inançların hemen hepsi din adamlarını dinin muhafızları olarak görürken Kuran bu yaygın görüşü reddeder, onların aslında Allah’ın indirdiği dinin gerçek düşmanları olabileceğine ve dine zarar verebileceğine dikkatlerimizi çeker:
    Ey inanıp güvenenler! Bilginlerin ve din adamlarının birçoğu insanların mallarını haksız yolla yer ve onları Allah’ın yolundan engellerler. Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele. 9/34
Bu uyarılara rağmen birçok Müslüman din adamı, kurallar icat edip bu kuralları Allah’a dayandırarak insanları Allah’ın Kitabında tarif ettiği doğru yoldan alıkoyarlar ve takipçilerine kendilerine ne öğretilirse sorgulamadan kabul etmeleri konusunda eğitim verirler. Böylece takipçilerin akıl etme yetenekleri zamanla körelir ve din adamları tarafından uydurulmuş öğretilerin kutsal doğru olduğuna inanır duruma gelirler. Kuran bu konudaki rahatsızlığı (2:79)  ayeti ile dile getirmektedir. Allah’ın bizlere verdiği en mükemmel armağanlardan biri olan düşünme yeteneğini akıllıca kullanmalıyız. Allah, Kitabı üzerine düşünmeyi ve rehberliği onda aramayı hepimizden istemiştir.
(2). Günaha iyice batanlar (2/81):
Günaha batanlar iki türlüdür, biri şirk günahına batanlardır. Her kafir, aynı zamanda müşrik olduğu için bunlar ölmeden önce tevbe etmemişlerse cehennemden çıkamazlar. Şirkten uzak kalan ve büyük günahlardan kaçınan günah işledikten sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler ile sevapları günahlarından fazla olanlar doğrudan cennete gider. Şirk günahı olmayan ama günahları çok olanlar da cehenneme giderler. Cezalarını çektikten sonra şefaatle cennete giderler.

      ——————————————————————————————————————————————
    İsrailoğulları;
    83. Bir gün İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana ve babanıza, yakınlarınıza, yetimlere ve miskinlere (çaresizlere) iyi davranacaksınız. İnsanlarla güzel konuşacak, namazı düzgün ve sürekli kılacak, zekâtı da vereceksiniz”. (Ey İsrailoğulları!) Pek azınız hariç, yüz çevirip sözünüzden dönmüştünüz.

    84. “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, sizden olanları yurdunuzdan çıkarmayacaksınız!” diye bir söz daha almıştık. Bunu da kabul etmiştiniz. Siz bunu (Tevrat’ta) görüyorsunuz. 85. Artık siz öyle bir haldesiniz ki birbirinizi öldürüyor, içinizden birtakım insanları yurtlarından çıkarıyor, o insanlara karşı günah işleme ve düşmanlık konusunda birbirinize destek veriyorsunuz. Esir olarak geldiklerinde de fidye verip kurtarıyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size zaten yasaktır…..
     ———————————————————————————————————————————————–
     Meleklere düşmanlık edenler;                                                            
     97. De ki: “Cebrail’e kim düşman olursa bilsin ki önünde bulduğu (ilahi kitapları) tasdik eden, bir rehber olan ve inanıp güvenenlere müjde veren bu kitabı o, senin kalbine Allah’ın onayı ile indirmiştir.” 98. Kim Allah’a, meleklerine, elçilerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olursa, Allah da o kâfirlere (ayetleri görmezlikte direnenlere) düşman olur. 99. Sana açık ayetler indirdik. Yoldan çıkmışlar dışında hiç kimse onları görmezlikte direnmez.                                                                                
     ——————————————————————————————————————————————–

    Ayetlerin neshedilmesi;
    106. Bir ayeti nesheder1 veya unutturursak2, yerine daha hayırlısını ya da dengini getiririz. Allah’ın her şeye bir ölçü koyduğunu bilmez misin!                                                                                     

    Açıklamalar 1: (1). Nesih (002/106), ya dengiyle ya da daha iyisiyle olur. Allah, önceki kitaplardaki hükümlerin çoğunu son kitabına alarak misliyle nesih yapmış, bazı hükümleri de almamıştır. Bazı hükümleri ise daha iyisi ile değiştirilmiştir. Mesela Müslümanlar ilk başta orucu, önceki ümmetler gibi tutarken daha sonra bazı hafifletmeler yapılmıştır. (2)Unutturulan ayetler, önceki kitaplarda olduğu halde gizlenen ve Kur’an’da kendilerinden söz edilmeyen ayetlerdir.
    Açıklamalar  2;  Kur’an’da nesihle hükümsüz kılınmış ayetlerin olmadığına dair görüşler: 1. Nesih eski kitaplarla Kur’an arasındadır. Önceki kitaplarda, oruç gecelerinde cinsel ilişki yasağı vardı. Bu yasak müminler için “Oruç gecelerinde ….Artık onlarla birleşebilirsiniz” 2/187.ayetiyle kaldırılmıştır. İşte nesih budur.  2. Kur’an ayetleri arasında çelişki ya da nesih ile hükümsüz kılınmış ayet yoktur. Kur’an ayetlerinin hepsinin bir hükmü vardır, hükümsüz ayet yoktur. Hiç bir kimsenin de şu ayet hükümsüzdür demeye hakkı yoktur. Ayetlerimizi değersizleştirmeye çalışanlar da o alevli ateşin ahalisi olurlar22/51.       S.Ateş                                                                                                                                                                                

     ————————————————————————————————————————————————
     Allah’ın nitelikleri;
    107. Bilmez misin, göklerde ve yerde tüm yetkiler Allah’ındır? Allah ile aranıza girecek hiçbir veliniz (yakınınız) ve bir yardımcınız yoktur!  
      ————————————————————————————————————————————————-

     Namazı sürekli kılın, zekatı verin;
    109. Kitaplarında uzman olanların çoğu, inanıp güvenmenizden sonra sizi kâfirliğe döndürmeyi çok ister. Bunu, gerçekler onlar için bütün açıklığı ile ortaya çıktıktan sonra, kendilerinde oluşan kıskançlıktan dolayı yaparlar. Allah emrini verinceye kadar onlara göz yumun ve yeni bir sayfa açın. Şüphesiz Allah her şeye bir ölçü koyar. 110. Namazı düzgün ve sürekli kılın, zekâtı da verin. Kendiniz için şimdi yaptığınız her iyiliğin karşılığını Allah katında bulursunuz. Şüphesiz Allah, yaptığınız her şeyi daima görür.
   Açıklamalar  2: Zekat 2/110), belirli bir malın, Allah rızası için muayyen kimselere verilen belirli bir miktarıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de zekât daima namazla birlikte zikredilmiştir. Namazla zekât arasındaki kuvvetli bağlılık, kişinin Müslümanlığının ancak bu ikisini eda etmekle olgunluk derecesine ereceğine bir delildir. Zekât, üzerine İslâm binasının inşa edildiği beş büyük sütundan biridir. Namaz bedenî, zekât malî ibadetleri simgeler. Kişi bu ibadeti; Allah’ın emrine uyarak, O’nun rızasına kavuşmayı dileyerek gönül hoşnutluğu ve halis bir niyetle yerine getirmelidir. Bu şekilde eda edilen zekât, Allah katında kabul görebilir.
Bazıları zekat vermek için çalışır, bazıları da zekatın yerine ulaşması için gayret gösterirler.
    Zekatın mahiyeti ve önemi: Zekât, Allah’ın verdiği nimetlere şükürdür. Namaz, oruç gibi bedenî ibadetler, Allah’ın ihsan ettiği vücut sıhhat ve selâmetinin şükrüdür. Başta zekât olmak üzere yapılan gönüllü malî ödemeler de mal nimetinin şükrüdür. Bu duygularla zekâtını veren mümin her nimetin, meselâ sağlığın, ilmin, sanatın şükürlerinin o nimetlerle ödeneceğinin şuuruna varır. Zekât, zenginin sadece kötü huy ve duygularını gidermekle kalmaz, onun malını da başkalarının haklarından temizler. Zenginin malında fakirin ve ihtiyaç sahibinin hakkı bulunduğundan bu hak ayrılıp verilmedikçe mal temizlenmiş sayılmaz.  Sosyal dayanışma sisteminin temelini oluşturan zekâtın, bir ibadet anlayışıyla ele alınması ve fakir, kimsesiz, muhtaç, yetim, yolda kalmış ve borçlu gibi yardıma muhtaç bütün sınıfları kapsayacak kadar geniş olması, İslâm dininin toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve dayanışmaya büyük bir önem atfettiğini gösterir.
   Zekât vermek kimlere farzdır? Müslüman, hür, akıllı, buluğ çağına erişmiş olması, borcundan ve bir yıllık aslî ihtiyaçlarından fazla artıcı mahiyette yani kazanç sağlayıcı nitelikte ve en az nisap miktarı olan “24 ayarda 80,18 gr altın” değerinde mala sahip olması ve bu malın üzerinden kameri bir yıl geçmesi gerekir. Kişi, zekat verecek nisaba eriştikten kameri olarak 1 yıl sonra zekat öder.
    Akıl hastaları ve çocukların malları da zekâta tâbidir. Onların zekatını veli veya vâsileri öderler. Zekât, zenginliğin borcudur, topluma karşı bir yükümlülük mahiyetindedir ve sosyal adaletin gerçekleşmesine hizmet etmektedir. Akarların yalnızca gelirleri zekâta tâbidir. Zekat oranı koyun ve keçide kırkda bir, sığırda otuzda bir (en az bir yaşını doldurmuş dana); Toprak ürünleri ve balda %10; maden, gömü ve deniz ürünlerinde %20 dir.
    Zekat kimlere verilir: Tevbe 60. ayette zekâtın “Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, …. …. borçlulara, Allah yoluna ve yolcuya mahsustur” bildirilmektedir.
 Allah yolu, Allah için savaşa hazırlanmak ve yalnız savaşla meşgul olan kimselere silah almak, bunları donatmak ve bunların ihtiyaçlarını karşılamak için zekât verilir. Yolcu da memleketinden ayrı düşen garip kimsedir. Garip, memleketinde zengin dahi olsa, yabancı yerde ihtiyaç içine düşebilir. İşte muhtaç duruma düşen garibin ihtiyacını karşılamak üzere kendisine zekât verilir.
      Babalar, dedeler, oğullar, torunlar haricinde fakir akrabaya akraba; akraba içerisinde de önce kardeşler, kız kardeşler, bunların çocuklan, amcalar, dayılar, teyzeler, bunların çocukları ve diğer akraba sırasıyla tercih edilir. Zekât verecek kimse, önce akrabası arasındaki fakirlere, sonra mahallesinin fakirlerine, sonra oturduğu şehrin fakirlerine, sonra diğer Müslüman şehirlerde oturan fakirlere verir. Kayınvalide ve kayınpeder fakirseler zekat verilir.           Zekat kimlere verilmez: Kişinin; babası, anası, dedeleri gibi kendilerinden türediği köklerine, oğlu, kızı, torunları gibi kendisinden türeyen dallarına zekât verilmez. Erkeğin karısına, kadının kocasına zekât vermesi de caiz değildir. Müslüman olmayanlara, zenginlere (ihtiyaçlarından fazla “artıcı” özellikte olsun olmasın nisab miktarı mala sahip olan kimselere, onların küçük çocuklarına) zekât verilemez. Karı-koca birbirlerine zekat veremez.                                                                                                                                                 S. Ateş
    Zekat oranları; Altın, para, ticaret malları, kira gelirleri, aylık ve serbest meslek gelirleri, hisse senetlerinde, bina ve nakil vasıtaları ve fabrika gibi gelir getiren mallarda zekat oranı  %2,5 tur.                                                                     
    Zekat ile ilgili ayetler: Asıl iyi olan, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve kölelere sevdiği maldan harcayan, namaz kılan ve zekât verenler… dir” (2/177).
    Müminler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan hayra harcayın. Gözünüzü yummadan almayacağınız kötü şeylerden vermeye kalkmayın. Bilin ki Allah zengindir, ne yaparsa güzelini yapar. 2/267
     ———————————————————————————————————————————————–
    Allah’ın nitelikleri;
    115. Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa dönerseniz dönün, orası Allah’ın huzurudur. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir. 116. “Allah çocuk edindi!” dediler. Bu ona yakıştırılamaz! Göklerde ve yerde olan her şey zaten onundur, hepsi ona içtenlikle boyun eğer. 117. Gökleri ve yeri, örneksiz yaratan odur. Bir şeyin olmasına karar verdi mi onun için sadece “Ol!” der, o şey oluşur.

     ———————————————————————————————————————————————-
    Doğru yol, Allah’ın gösterdiği yoldur;
    119. Biz seni, bu gerçekle (Kur’an ile) müjdeleyen ve uyaran bir elçi olarak gönderdik. Sen yakıcı ateşin ahalisinden sorumlu tutulacak değilsin.120. Dinlerini yaşama biçimlerine uymadıkça Yahudi’si de Hristiyan’ı da senden asla razı olmaz. De ki: “Doğru yol Allah’ın gösterdiği yoldur.” Sana bu bilgi geldikten sonra tutar da onların arzularına uyarsan, Allah senin ne dostun ne de yardımcın olur.

    121. Kendilerine verdiğimiz kitabı bağlantılarıyla birlikte gerektiği gibi okuyanlar1 var ya! Onlar bu kitaba da inanıp güvenirler. Onu görmezlikte direnenler ise kaybedeceklerdir. 122. Ey İsrailoğulları! Size verdiğim onca nimeti2 ve sizi çağdaşlarınıza üstün kıldığımı3 hatırlayın! 123. Öyle bir gün konusunda yanlış yapmaktan sakının ki o gün kimse kimsenin başına gelen bir şeyi savamayacak, kimseden fidye kabul edilmeyecek, şefaatin kimseye faydası olmayacak ve hiç kimseye yardım edilmeyecektir.
    Açıklamalar 1: (1). Tilavet (2/121); kitabı doğru anlamak için birbiri ile bağlantılı ayetleri birlikte okumaktır. (2).Hani içinizden nebiler çıkarmış, sizi hükümranlar yapmış ve çağdaşlarınızdan hiç kimseye vermediğini size vermişti”5/20. (3). Her nebinin ümmeti, onun yolunda giderse, yaşadığı dönemin en üstün toplumu olur. Allah Teâlâ, Müslümanlar için de şöyle demiştir: “Eğer inanıyorsanız en üstün sizlersiniz.” (3/139).

     ———————————————————————————————————————————————–
    Hz. İbrahim, Hz. Yakup;                                                                                                                
    124. Bir zamanlar Rabbi, İbrahim’i birtakım yükümlülüklerle1 yıpratıcı imtihanlardan geçirmiş, o da onları tam olarak başarmıştı. Rabbi ona: “Ben seni insanlara önder yapacağım!” dedi. O “Soyumdan da olsun!” deyince, “(Olur, ama) yanlış yapanlar, sözümün kapsamına girmez.” dedi.                  

    125. O Beyt’i, insanların toplanacağı ve güvende olacağı bir yer yaptık. Siz, makam-ı İbrahim’i (İbrahim’in ibadet için durduğu yerleri), ibadet yeri yapın. İbrahim ile İsmail’e görev verdik, “Beyt’imi tavaf edenler, itikâfta bulunanlar ve rükû-secde edenler(namaz kılanlar)için tertemiz tutun!” dedik.
    126. Bir gün İbrahim şöyle yalvardı: “Rabbim, burayı güvenli bir belde yap! Buranın halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları her üründen rızıklandır!” Allah da şöyle dedi: “Ayetleri görmezlikte direneni de bir süre yararlandırır, ama daha sonra onu ateş azabına mahkûm ederim. Ne kötü hale gelmektir o!”  127. İbrahim ile İsmail, Kâbe’nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar: “Rabbimiz, bu işimizi kabul et, daima dinleyen ve bilen sensin!”
    128. “Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olmuş kişiler yap, soyumuzdan gelenlerden sana teslim olmuş bir toplum oluştur! Bize hac ve umre ibadetlerini yapacağımız yerleri göster ve tövbemizi kabul et! Tövbeleri kabul eden ve ikramı bol olan sensin!”129. “Rabbimiz! Onlara kendi içlerinden bir elçi görevlendir de senin ayetlerini onlara, bağlantılarıyla birlikte okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları geliştirsin. Daima üstün olan ve bütün kararları doğru olan sadece sensin!”

    130. Kendi değerini düşüren akılsızdan başka kim İbrahim’in dini yaşama biçimine kayıtsız kalabilir! Biz onu dünyada seçkin kıldık. O, ahirette de iyiler arasında olacaktır.131. Rabbi ona “Teslim ol!” demiş, o da “Varlıkların Rabbine teslim oldum!” demişti. 132. İbrahim bunu evlatlarına da vasiyet etti. Yakup da öyle yaptı. Şöyle dediler: “Evlatlarım! Allah sizin için bu dini seçti. Sakın ha, Allah’a teslim olmadan ölmeyin!” 133. Yoksa siz Yakup ölmek üzere iken orada mıydınız! O sırada evlatlarına, “Benim arkamdan kime kulluk edeceksiniz?” diye sordu. Onlar, “Senin ilahına, ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahına yani tek ilaha kulluk edeceğiz. Biz, ona teslim olmuş kimseleriz!” dediler. 134. Onlar gelip geçmiş bir toplumdur. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandıklarınız size! Onların yaptıkları işler size sorulmayacaktır.
    (1)Allah’ın nebilere ulaştırdığı sözler, onlara yaptığı vahiy dışında bir şey olmadığı için Hz. İbrahim’i imtihan ettiği kelimeler, ona verdiği emir ve yasakları içeren vahiylerdir.    

    ———————————————————————————————————————————————–
    Allah’ın boyası ile boyanın!
    135. Yahudiler “Yahudi olun ki doğru yolda olasınız”, Hristiyanlar da “Hristiyan olun ki doğru yolda olasınız” derler. De ki: “Hayır, biz doğruluktan şaşmayan İbrahim’in, dini yaşama biçimine uyarız! O, müşriklerden olmamıştır”. 136. Siz şöyle söyleyin: Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya ve Rableri tarafından bütün nebilere verilenlere inandık. Onlardan birini diğerinden ayırmayız. Biz sadece Allah’a teslim olmuş kimseleriz.
    137. Eğer onlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa doğru yola girmiş olurlar. Ama yüz çevirirlerse, kesinlikle farklı taraftadırlar. Onlara karşı sana Allah yetecektir. O, daima dinleyen ve her şeyi bilendir.
138. (Onlara şöyle deyin:) “Allah’ın boyası1 ile boyanın! Kimin boyası Allah’ın boyasından güzel olabilir? Biz yalnız O’na kulluk ederiz.”   
Açıklamalar 1:
(1). Allah’ın boyasıyla boyanmak (2/138): İslâmiyet, Allâh’ın mü’minlere verdiği ilahi bir renktir, bir boyadır. O’nun verdiği rengin dışında kalan bütün renkler, boyalar sahtedir, alçaltıcıdır. İman ve salih amel ise, bütün hayatın bu ilahi boya ile boyanmasıdır. Kur’an-ı Kerim ise, Allah’ın kullarını Allah’ın boyasıyla boyamak için vardır.
Allah’ın boyası, yarattığı her şeyi güzel ve değerli kılan kanun ve kurallar bütünüdür. Bunlara fıtrat denir. 30/30’a göre din fıtrattır. İnsanın yapısında geçerli olan kanunlar da aynıdır. Sadece bu dine giren, Allah’ın boyasıyla boyanmış olur. Her doğan insan bu boyanın fıtratı üzere dünyaya gelir. İnsana verilen cüz’i irade sayesinde büluğa erince insan tercihini yapar, dilerse Allâh’ın boyasını kullanır, dilerse değiştirir, sahte boyalarla boyanır. Kur’an ile insana sunulan ahlâki kaideler, Allah’ın  kulunda görmek istediği sıfatlardır. Bu sıfatların pek çoğu “Esma’ül Hüsna”da mevcuttur.
      ——————————————————————————————————————————————–
    Kıble: “Nerede olursan namazda yönünü Kabe tarafına çevir”;

    142. Bu insanlardan bazı akılsızlar şöyle diyeceklerdir: “Bunları yöneldikleri kıbleden (Kudüs’ten) çeviren nedir ki!” De ki: “Doğu da Allah’ındır, batı da! O, tercihini doğru yapanı doğru bir yola yöneltir.” 143. Böylece sizi merkez toplum yaptık ki insanların gözü önünde olasınız, bu resul (onun elçi olarak getirdikleri) de sizin gözünüzün önünde olsun. Şu anda yönelmekte olduğun kıbleyi (Beytülmakdis’i), sırf bu resule uyanla ona sırt çevireni bilelim diye kıble yaptık. Bu, Allah’ın, doğru yolda olduklarını onayladığı kişilerin dışında kalanlara pek ağır gelir. Allah, (Kâbe’nin tekrar kıble olacağına dair) inancınızı boşa çıkaracak değildir. İnsanlara pek şefkatli ve iyiliği bol olan Allah’tır.
    144. (Ya Muhammed!) Yüzünün sık sık göğe yöneldiğini görmekteyiz. Razı olacağın kıbleye* seni mutlaka çevireceğiz. Haydi şimdi yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir! (Müminler! Siz de) Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun bulunduğu yöne çevirin! Kendilerine kitap verilenler iyi bilirler ki bu, Rablerinin gerçek hükmüdür. Allah yaptıkları hiçbir şeye ilgisiz kalmaz.
145. Kendilerine kitap verilenlere (kitaplarındaki) bütün ayetleri getirsen bile senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Sana gelen bu bilgiden sonra olur da onların arzularına uyarsan, yanlış yapanlara karışır gidersin. 146. Kendilerine Kitap verdiklerimiz bunu (Kâbe’nin tekrar kıble olacağını), kendi oğullarını bildikleri gibi bilirler. Ama onların birtakımı bu gerçeği bile bile gizlerler. 147. Gerçek, senin Rabbinden gelendir. Sakın tartışmaya girenlerden olma! 148. Herkesin bir hedefi vardır, o ona yönelir. Siz, iyi işlerde yarışın. Nerede olursanız olun, Allah hepinizi bir araya getirecektir. Her şeye bir ölçü koyan Allah’tır.
    149. (Namaza) kalktığın her yerde yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Rabbinin doğru saydığı budur. Allah yaptığınız hiçbir şeye ilgisiz kalmaz. 150. Nerede (namaza) kalkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Nerede olursanız olun, (namazda) yüzünüzü onun bulunduğu yöne çevirin ki bu insanların size karşı bir delili kalmasın. Yanlış konuşanlar konuşur. Onlardan çekinmeyin, benden çekinin. Bu, size olan     nimetimi tamamlamam ve sizin de doğru yolda olmanız içindir.

    Açıklamalar 1:  Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü ifadelerinde asıl vurgu ayetleredir. Allah’ın son resulü öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, sadece Kur’an’dır.
Namazda Mescid-i Haram’ın kendisine dönmek gerekmez. Onun bulunduğu tarafa dönmek yeterlidir. Yahudiler Kudüs’teki Süleyman Mabedi’ne yani Beytülmakdis’e, Hristiyanlar da doğuya yönelirler.
    Açıklamalar  2: Kıble (2/144): İlk kıble Kâbe’dir. Beyt-i Makdis’e, Davut peygamber zamanında çevrilmiştir. Müslümanlar da önceleri, Yahudiler gibi Kudüs’teki Beyt-i Makdis’e yönelerek namaz kılarlardı. Kabe, Nuh tufanında yıkılmasından sonra Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından eski temelleri üzerine yeniden yapılmıştır. İsrailoğulları İbrahim soyundan oldukları için onların kıblesi de Ka’be idi. Kabe, Hz. Adem’den Hz. Davud’a kadar kıble görevini yapmıştır. Kudüs’teki mâbedin yeri, Hz. Dâvûd’a melek aracılığıyla bildirilince kıble Kudüs’teki mabede çevrilmişti.
    Hz. Peygamber ilk yıllarda Kabe’ye yönelerek namaz kılmış, hicrete iki yıl kala ile hicret sonrası 1,5 yıl olmak üzere yaklaşık 3,5 yıl Kabe’yi araya alıp Kudüs’e doğru namaz kılmıştır. Bakara 2/144. ayete göre kıble tekrar Kabe olmuştur.
     İlgili diğer ayetler: Doğu da batı da Allah’ındır. Ne tarafa dönseniz Allah ile yüz yüze gelirsiniz 3/115, (3/96)
      ———————————————————————————————————————————————

     İnsanlara hitap: “Beni zikredin, bana nankörlük etmeyin”;             
    151. Nitekim (İyiliklerimizi tamamlayalım diye) içinizden birini size elçi olarak gönderdik. O size, ayetlerimizi bağlantılarıyla okur, sizi geliştirir, kitabı ve hikmeti öğretir. O size bilmediğiniz şeyleri öğretir. 152. Öyleyse siz beni zikredin1 (dikkate alın) ki ben de sizi zikredeyim (Dikkate alayım)! Bana karşı görevinizi yerine getirin, nankörlük etmeyin!
    Açıklamalar 1: (1). Zikir (2/152): Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir. Zikretmek, o bilgiyi dikkate alıp kullanmaktır. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar yaratılan ve indirilen ayetlerdir. Bunlardan elde edilen doğru bilgi zikirdir. İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir.  Namaz da, Allah’ı zikir için, onun sözlerini kafaya yerleştirmek için kılınır.                                            

    Açıklamalar 2: Zikir ve ilgili ayetler:  Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır. Kur’an zikirdir. Zikir, Allah’a itaattir. O’na itaat etmeyen, diliyle ne kadar tesbih etse, tevhid söylese de zikir yapmış olmaz. Zikir, sadece Allah-Allah demek değil, Allah’ı hayatın her anına ve her alanına şahit kılmaktır. O’nun şahitliği bilinciyle hayatı yaşamaktır. Zikir, Allah’ı anmak için söylenmesi tavsiye edilen, hamd, duâ, ibadet, övgü gibi fiiller ve sözlerdir. İnsanın fıtratında, yaratılışta verilen bir bilgi var. Ve bu bilgiyi okumak için, “Rabbinin adıyla oku (tilavet et)!” (96/1) diye indi Kur’an. Allah, zikrin tarifini Kur’an’da yapmıştır: Onlar; ayakta, otururken ve yanları üstünde iken Allah’ı zikreder (anlayarak Kur’an okur) göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Bizi o ateşin azabından koru!” 3/190-191. “Lailahe illallah” demenin zikir olabilmesi için onun anlamını kafada canlandırmak gerekir. O anlam insanın içinde etki yapacak ve o söz, o zaman zikir olacaktır. Doğrular yerine kendi menfaatlerini öne alanların en çok rahatsız olduğu kitap Kur’an’dır. Allah buyurur ki: “Sen sadece bu zikre uyanları uyarabilirsin…” (36/11).
      Zikir için saatlerin, mekanların ve sayıların bir önemi yoktur. Allah kullarının duasında sayısal değerlere değil, samimiyete bakar. Allah, Kur’an’a “zikir” adını vermiş ve şöyle demiştir: “Sana da bu zikri indirdik ki kendilerine ne indirildiğini insanlara bildiresin; belki düşünürler” (16/44). Zikir; kişiyi meşgul eden soruları cevapladığı için Allah şöyle buyurmuştur: “Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikri ile yatışır” (13/28). Kur’an da birçok ayet zikri tavsiye etmektedir: “Ey inanıp güvenenler, bir birlikle karşı karşıya gelince direnin ve Allah’ı (savaş ve mücadele ile ilgili emirlerini) çokça hatırlayın ki başarıya ulaşasınız”8/45.  Ona uymak için Kur’an’dan ne istediğini bilmek gerekir. Anlamını kavramadan gece gündüz Kur’an okumakla ona uyulamayacağı için, o okuyuş “zikir” olmaz, “Kur’an, herkes için akılda tutulması gereken bir bilgiden (zikirden) başka bir şey değildir”12/104. Ey inanıp güvenenler! Allah’ı çokça zikredin (onun sözlerini hep aklınızda tutun)! Kuşluk ile öğle vaktinde ve ikindide ona ibadet edin. 33/41-42         
      ———————————————————————————————————————————————

     Müminlerin görevleri ve imtihanı;                                                                                              
    153. Ey inanıp güvenenler! Sabırla (duruşunuzu bozmadan) ve görevinizi aksatmadan1 yardımı Allah’tan isteyin! Allah sabredenlerin yanındadır. 154. Allah yolunda öldürülenlere “ölüler”2 demeyin! Onlar diridirler, fakat siz bunu anlayamazsınız. 155. Sizi mutlaka korku ve açlık türünden bir şeyle; can, mal ve ürünlerden eksiltmeyle yıpratıcı bir imtihana sokacağız. Sen sabredenlere müjde ver. 156. Onlar, başlarına bir musibet gelince şöyle derler: “Biz her şeyimizle Allah’a aidiz. Biz onun huzuruna çıkacağız”. 157. Rablerinin sürekli desteği ve iyiliği onlaradır. Doğru yolda olanlar işte onlardır.
    Açıklamalar 1: (1)Bazıları; çalışmadan, sadece dua ile sonuca ulaşacaklarını sanırlar. İş bu kadar kolay değildir. Allah’ın yardımını hak etmek için sabırlı olmak yani duruşunu bozmamak ve gerekli çalışmayı, tam olarak yapmak gerekir.
(2)Allah yolunda öldürülenlerin diriliği, bizim anlayabileceğimiz bir dirilik değildir (3/169).                       
    İmtihan ile ilgili ayetler: Öncekilerin başlarına gelenlerin bir benzeri sizin başınıza da gelmeden cennete girebileceğinizi mi hesap ediyorsunuz? Onlar maddi sıkıntılara, bedensel sıkıntılara uğramış ve öylesine sarsılmışlardı ki Allah’ın elçisi ve beraberindeki müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek hale gelmişlerdi. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır. 2/214
Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceğiniz kesindir. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden çok üzücü sözler işiteceğiniz de kesindir. Eğer duruşunuzu bozmaz, yanlışlardan da sakınırsanız (imtihanı kazanırsınız). Bilin ki bu, kararlılık gerektiren işlerdendir. 3/186
  Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi imtihan için, şerle de hayırla da zor bir denemeden geçireceğiz…… 21/35  İnsanın kendi çalışmasından başkası kendine ait değildir. (53/39).

      ——————————————————————————————————————————————-
    Ayetleri gizleyenler;
    159. İndirdiğimiz açık ve yol gösterici ayetleri, insanlar için bu kitapta açıkça ortaya koymamızdan sonra örtenler var ya! Allah, işte onları lanetler (dışlar). Lanet edecek olanlar da onları lanetlerler. 160. Tövbe eden (dönüş yapan), kendini düzelten ve (örttükleri ayetleri) açıklayanlar başka. Onların tövbesini kabul ederim. Ben, tövbeleri kabul eden ve iyiliği bol olanım.

161. Ama (ayetleri) örten ve örtmüş olarak ölenleri Allah, melekler ve bütün insanlar lanetlerler (dışlarlar). 162. Onlar sürekli lanet içinde kalırlar. Azapları ne hafifletilir ne de yüzlerine bakılır.
    ———————————————————————————————————————————————–

    Allah’ın nitelikleri;
    163. İlâhınız, bir tek ilâhtır. Ondan başka ilâh yoktur. İyiliği sonsuz, ikramı bol olan odur. 164. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda yer değiştirmesinde, insanlara yararlı şeyleri denizde taşıyıp götüren gemilerde, Allah’ın gökten indirip onunla toprağı ölümünden sonra dirilttiği ve her canlıyı onunla yaratıp yeryüzüne yaydığı suda, rüzgârları farklı yönlerden ve farklı özelliklerde estirmesinde, gök ile yer arasında görevli yağmur bulutlarında, aklını kullanan bir topluluk için ayetler1 (göstergeler) vardır.
    Açıklamalar 1: (1). Allah’ın ayetleri ikiye ayrılır: İlki yaratılmış ayetlerdir, bunlar kainattaki tüm varlıklardır. İkincisi indirilmiş ayetlerdir ki onlar ilahi kitaplardadır. Yaratılmış ayetler, indirilmiş ayetlerin doğruluğunun göstergesidir; çünkü hem kainatı yaratan hem de onunla ilgili en doğru bilgileri veren Allah’tır. İndirilmiş ve yaratılmış ayetler arasında çelişki olmaz, aksine kopmaz bir bağ vardır. Bilimin kaynağı Allah’ın yarattığı ayetlerdir.
     ———————————————————————————————————————————————-
    Müşrikler ve şirk;                                                                              
    165. Kimi insanlar, Allah ile aralarına1, ona benzer nitelikler yükledikleri kimseleri koyar, onları Allah’ı sever gibi severler2. İnanıp güvenenler ise Allah’a çok güçlü bir sevgiyle bağlıdırlar. Bu yanlışı yapanlar, bütün gücün Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın cezasının (işlenen suçla) bağlantılı olduğunu (2), o azabı gördüklerinde anlayacaklarına, keşke şimdi anlasalar!
166. Arkasından gidilen kişiler o gün, kendilerini takip edenleri terk ederler. Artık azabı görmüşler ve aralarındaki bütün bağlar kopmuştur. 167. Onları takip edenler şöyle derler: “Keşke elimizde bir fırsat olsa da (hep birlikte dünyaya dönsek) burada bunların bizden uzak durdukları gibi biz de onlardan uzak dursak!” Allah yaptıklarını onlara, içlerini yakacak şekilde gösterecektir. Artık o ateşten çıkacak değillerdir.
     Açıklamalar 1:  (2). Müşrik (2/165); Allah’ı sevdiğini söyler ama kendini Allah’a yakın görmediği için ona yaklaştıracağına inandığı aracılara kul-köle olur.  (3) Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (6/160).

Açıklamalar 2: Şirk (2/165); Allah’a ortak koşmaktır. Şirk, yapılan iyilikleri siler. Allah’ın ilahlığında, sıfat ve fiillerinde, Rab oluşunda benzeri ve ortağının olduğunu kabul etmek; yalnız Allah’a ait isim ve sıfatları başka varlıklarda da görmek, onları o konuda Allah ile ortak saymaktır. Şirk, Kur’an’da Allah’ın, tevbe etmeden ölenler için affetmeyeceğini bildirmiş olduğu tek günahtır.  Bu varlıklar daha çok, din büyükleri olur. Onlar Allah’a yakın bilindiği için o isim ve sıfatları onlara vermek fazla rahatsız edici olmaz. Bu, onları Allah’a karşı arabulucu konumuna sokar. Allah ile olacak işlerde bunların aracılığına ihtiyaç duyulmaya başlanır. Artık onlara, Allah’a boyun eğer gibi boyun eğmek zor olmaz. Onların her biri bir ilah yerine konmuş olur. Tuzağın önüne hoş şeyler konur. Din büyükleri bu konuda bulunmaz bir malzemedir. Tuzağın iki büyük engeli akıl ve Kur’an’dır. Bu Engelleri aşmak için duygusallık öne alınır. Dinin akıl değil, gönül işi olduğu söylenir. Bu, insanları, Kur’an’ı anlayamayacakları yalanına inandırmayı kolaylaştırır. Özgüvenleri kaybolur, önlerine hangi ayet konsa görmezlikten gelirler.   
   “Allah kendisine ortak oluşturulmasını (şirki) bağışlamaz. Bunun altında olan günahları, şirkten uzak kalmayı tercih eden kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak oluşturursa, O’na büyük bir iftirada bulunmuş olur”. 4/48, “İşte (nebilerin gittiği) bu yol, Allah’ın doğru yoludur. O, gereğini yapan kullarını doğru yola kabul eder. Eğer onlar da şirk koşsalardı bütün yaptıkları boşa giderdi 6/84. “Sana da senden önceki nebilere de şu, kesin olarak bildirilmiştir: “Eğer şirke düşersen yaptığın yanar gider ve sen de kaybedenlerden olursun”.  Zümer 39/65.“De ki ben sadece Rabbime dua ederim; ona kimseyi ortak koşmam.” (Cin 72/20), Allah Rasulü buyuruyor ki: “Şirk, zifiri gecede kara taşın üzerinde gezen kara sinek gibidir.”   
    Müşrik (2/165): Allah’ın varlığını ve birliğini kabul eden ama onunla kendi aralarına bir başkasını koyup onun aracılığı ile Allah’a yaklaşmaya çalışan, buna rağmen kendilerini mümin sayan kişilerdir. İnsana sinir uçlarından da yakın olan Allah ile araya konan her şey, Allah ile ilişkileri koparır ve kişiyi müşrik yapar. 12/105

    Müşrik, Allah’a ortak koşan, demektir. Allah’ın vasıflarından birini bir başkasına veren ya da iki ilahın olduğunu kabul edendir. Allah’ın tek olduğuna inanıp ahrete inanmamak ise sadece küfürdür. Allah’a karşı şirkte, Allah inancı daima vardır. Allah’ı sever ama O’nu uzakta gördüğü için önceliği kendini Allah’a ulaştıracağına inandığı aracılara verir. Müşrikler, ulu bildikleri bu varlıkları kendilerinin üstü, Allah’ın astı sayar ve kendilerini Allah’a daha çok yaklaştırsın diye onlara kul olurlar.
    ———————————————————————————————————————————————–
    “Helal ve temiz olanları yiyin”;
    168. Ey insanlar! Yeryüzündekilerden helal ve temiz1 olanları yiyin! Şeytanın izinden gitmeyin! Çünkü o sizin için açık bir düşmandır. 169. Şeytan sizden kötülükler ve çirkin işler yapmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyler söylemenizi ister.   (1)Temizden maksat, duyu organlarının lezzet aldığı şeydir.

     ———————————————————————————————————————————————
     “Rızık olarak verilen yiyeceklerin temizleri”;
    172. Ey inanıp güvenenler! Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerin temiz olanlarından yiyin! Yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız, ona karşı görevinizi yerine getirin!
173. Allah size sadece kesilmeden ölmüş hayvanı, kanı1, domuz etini ve Allah’tan başkasının adı anılarak kesilmiş olanı haram kılmıştır2. Kim çaresiz kalır da birinin hakkına saldırmadan ve ihtiyaç sınırını da aşmadan bunlardan yerse ona bir günah yoktur. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.
Açıklamalar 1: (1)
Sadece akmış kan haramdır, damarlarda kalan kan haram değildir. (2) Allah’tan başkası adına kesildiği, net olarak bilinmedikçe, Müslüman olmayanların kestiği veya besmelesiz kesilen hayvanın eti haram değildir.

    Açıklamalar 2: Helal, Haram yiyecekler (2/172):  Helal; dinen yapılması veya yenip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılan şey demektir. Buna göre bir şey, dinin açık bir hükmüne, yasağına ve ilkesine aykırı olmadıkça helâldir. Haramlar kötü ve pis, helal kılınanlar ise iyi ve temizdir. Bu yönü ile ‘helal ve haram, insanın yaşantısını güzele ulaştıran ve kötülüklerden alıkoyan emirlerdir.’ Yasaklanmamış her şey helâldir.
     Helâl ve Haram Belirleme Yetkisi Yalnız Allah’ındır.  Allah bu yetkisini bizzat kendisi vahiy ile açıklar. Çünkü bir şeyin temiz ya da pis olduğuna karar veren Allah’tır. Allah, peygamberine bile helal olan bir şeyi, kendilerine bile haram kılmalarına izin vermemiş ve: “Ey Nebi! Allah’ın özel olarak sana helal kıldığını, neden kendine haram kılıyorsun” 66/1ayeti ile peygamberini ikaz etmiştir.

      ———————————————————————————————————————————————-
    Kitap’tan bir şey gizleyenler;
    174. Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyen ve karşılığında geçici bir menfaat elde edenler, karınlarına sadece ateş doldurmuş olurlar. Allah kıyamet günü1 onlarla konuşmaz ve onları aklamaz. Hak ettikleri acıklı bir azaptır. 175. Onlar bu rehber (Kur’an) karşılığında dalaleti, bağışlanma karşılığında azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklılarmış! 176. Bütün bunların sebebi, gerçekleri içeren kitabı Allah’ın indirmiş olmasıdır. Kitaba ters düşenler ise derin bir ayrılık içine girmiş olurlar.

    Açıklamalar 1: (1). Kıyamet günü; insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür.
    Kitaptan bir şey gizleyenler (2/174): Kur’an, ayetleri gizlemeye küfür, gizleyenlere de kafir demektedir. Bunlar bazı ayetleri gizlemelerine karşılık dünyalıklar elde ederler, kendilerinin dine en büyük hizmet yapan kişiler olarak anılmalarını arzu ederler. Bu kitapta açıkça ortaya koyduğumuz halde indirdiğimiz açıklayıcı ayetleri ve ana ayetleri gizleyenleri Allah dışlar; dışlayacak durumda olan kimseler de dışlarlar 2/159.      A. Bayındır
      ———————————————————————————————————————————————–
     İman esasları ve müminlerin nitelikleri:                                                   
    177. Erdemli1 olmak, yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Erdemli olan; Allah’a2, ahiret gününe3, meleklere, kitaplara ve nebilere inanıp güvenen kişidir4. Böyle bir kişi, sevmesine rağmen malını, kendine yakınlığı olanlara, yetimlere, çaresizlere, yolculara, isteyenlere ve bir de boyunduruk altındakiler (i kurtarmak) için3 verir. Namazı düzgün ve sürekli kılar, zekâtı verir. Bunlar anlaşma yaptıkları zaman yükümlülüklerini yerine getirirler. Maddi sıkıntılara, bedensel sıkıntılara, bir de ani baskınlara karşı dirençli bulunurlar. İşte özü sözü doğru olanlar bunlardır4. Müttakiler (yanlışlardan sakınanlar) bunlardır.
     Açıklamalar 1: (1) Erdemli olmak (2/177): Türkçede iyi olma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk, fazilet vb niteliklerin genel adıdır. Antik Yunan’da, erdemli bir insanın 12 temel özelliği olduğuna inanılırmış. Bu temel özelliklerin on biri;  Azim, Nezaket, Cömertlik, Doğruluk, İhtişam, Saygı, Adalet, Sağduyu, Zekâ, Cesaret ve Cazibe. Ancak tüm bu özellikler içinde 12.si var ki, Aristo onun için, kişiyi taçlandıran asıl erdem o demiş. İşte bu en değerli görülen özellik, Yüce-gönüllülük.
    Yüce-gönüllülük: Latincede Yüce Ruh köklerinden geliyor. Yüce gönüllü kişi kendisini iyi tanıyor, sahip olduğu güçleri, gücünün sınırlarını biliyor. Bu gücün aynı zamanda ağır bir sorumluluk gerektirdiğinin de farkında. Tehlike ya da baskı altında bile özgüvenini, soğukkanlılığını yitirmiyor. Asla intikam duygusu taşımıyor. Yaşadığı topluma yarar sağlayacak işler için çalışmaktan büyük bir mutluluk duyuyor. Adaletsizliğe, kötülüğe karşı gözünü kırpmadan mücadeleye girişiyor.  Gerektiğinde; ulvi, yüksek erdemli amaçlar uğruna kendi çıkarlarından, rahatlığından, güvenliğinden, hatta yaşamından bile vazgeçiyor.

     (2) Takva sahibi (sorumlu=Erdemli) insan:(2/177): Takva; iman edip emir ve yasaklarına uyarak Allah’a karşı gelmekten sakınmak, insana zarar verecek, ilahi azaba sebep olabilecek inanç, söz, fiil ve davranışlardan ve her türlü günahtan sakınmak demektir. Takvanın dereceleri: 1.Şirk, küfür ve nifaktan korunarak imana sarılmak. 2. Büyük günahları işlemekten, küçük günahlarda ısrar etmekten kendini alıkoymak ve dini görevleri, farzları yerine getirmek. 3. Kalbi Hak’tan meşgul edecek her şeyden temizleyip bütün varlığı ile Allah’a yönelmek. Takva’nın kapsamına iman, ihlas, ibadet, itaat, salih amel ve adalet gibi kavramlar girmektedir.                                                                D.İ.Bşk. sözlüğü.
     Ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük… gibi nitelikleri olan insan demektir.  Kısacası erdemli insan muttaki insan, takva üzere yaşayan mü’min demektir. Allah’tan korktuğu için kötülüklerden ve Allah’a karşı isyana götürücü şeylerden titizlikle kaçınan, farzları yerine getirmede bütün gücünü kullanarak özen gösteren, duyarlı mümin kişi. Allah evreni yaratırken koyduğu en önemli proje, sorumlu insan (muttaki insan) projesidir. Çünkü Allah meleklere “Ben yeryüzünde sorumlu bir insan (inanan ve başkaları için faydalı işler yapan insan) yaratacağım” 2/30, demiş. Adem’in iki oğlu Habil ve Kabil Allah’a birer sunuda bulunuyorlar da Habil’in sunusu kabul ediliyor, Kabil’in ki kabul edilmiyor ve Habil Kabil’e “Allah sadece kendinden çekinerek korunanlarınkini kabul eder” diyor. Kabil Habil’i öldürür ve dünyada ilk kez insanlar ikiye ayrılıyor: Allah’a güzel şeyleri sunanlar ile Allah’a güzel olmayan şeyleri sunanlar. Biz hala Allah’a güzel olmayan şeyleri sunanlar gibi davranıyoruz.
     İmanın mahiyeti (2/177): İslam imanının vurulacağı mihenk taşı Kur’an’dır. Kur’an, İslam imanını tarif eder ve Bakara 177 ve Nisa/136 ayetlerinde, 5 başlık altında onun sınırlarını çizer. Kur’an, insanların çoğu; “akletmezler”,şükretmezler”, “iman etmezler” şeklinde üç özellik zikreder. İslam’da imana çağırmanın esası ‘inanç sahibi olmaya’ değil, Allah’ın ‘iman edilmesini emrettiği’ şeylere imana çağırmaktır. İmanın özünü “gaybî hakikatler” oluşturur. Bu da imanın; asla bilgiye, delile, rasyonelliği indirgenemeyecek deruni bir hakikat olduğunu gösterir. Kur’an’ın iman hakkında açtığı beş başlığın beşi de tamamen veya kısmen gayba iman ile alakalıdır. Bu bakımdan Kur’an’a iman da, Mushaf’a iman değil, onun kaynağının Allah olduğuna imandır.                                                                                             M. İslamoğlu
    (3). Kelime-i Tevhit (Lâ ilâhe illallah: Allah’tan başka ilah yoktur: 2/177 ): Tevhit, Allah’a imanın anahtarıdır. Allah’a, makbul bir imanın kapısı tevhid anahtarıyla açılır. Tevhit, mü’mince duyuş, düşünüş ve işleyişin mihenk taşıdır. İnsan duygu, düşünce ve eylemlerini tevhit mihengine arz eder. Kalp; akıl ve azalarından sadır olan bütün bu şeylerin değerini tevhit mihengi üzerinden belirler. Tevhid, Allah’ın tekliğini tasdik ile başlar. Eğer göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, gökler ve yer fesada uğrayıp mahvolurdu. Ayete göre “Göklerde ve yerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, ikisinin de düzeni bozulurdu”21/22. Eğer kozmik (Düzenli) bir kâinatta yaşıyorsak bu sadece, bir düzen sağlayıcının varlığının değil, O’nun tekliğinin de delilidir. Birden fazla ilah olsaydı, bu kâinat kozmostan mahrum, kaosa mahkûm olurdu. Mü’min kişi, hayatın her anında Allah’la beraberdir. Bu yüzden asla Allah yokmuş gibi düşünmez, yaşamaz. Düşünen ve konuşan canlı olan insandan, tevhidin şuurlu şahitleri olması istenir. Tevhidin şahadete dönüştüğü nokta da burasıdır.

     Allah’a iman (2/177); “Tevhit inancı ahlaka nasıl işleyecek? Allah’ın varlığına ve birliğine inandığını söylemek nazaridir. Bu söylev bizim hayatımıza, davranışlarımıza ve ahlakımıza işlenmeli, orada gözükmeli. Eğer, “Rabbim beni görüyor, beni duyuyor, her davranışımdan haberdardır” deyip davranışlarınızı da ona göre tanzim ediyorsanız tevhit inancınız sağlamdır, denebilir. Bu iman, ahlakın temelidir. Biz, tevhit inancını halkımıza veremedik. Ekranlarda hala “diş fırçalamak orucu bozar mı”,sarık takva belirtisi midir?” sözleriyle insanları oyalamaktayız. İslam alemi, imanı hayatına uygulayamadı. Allah diyor ki, “İnsanlardan gizliyorlar da Allah’tan gizlemiyorlar.” Müşrikler, Hz. Peygamberi öldürmek için proje yapıyorlar ama Allah’ın gördüğünü, bildiğini kale almıyorlar. Bu iman, iman değildir. Biz, insanların yanında birtakım davranışları yapmayız, utanırız fakat insanların görmediği bir yerde, Allah’ın görmesini önemsemeden yaparız. Allah beni görüyor inancı, her davranışımızda olacak. İşte budur tevhit inancı. İşte o zaman senin inancın sözden ibaret kalmayacak, tevhit inancı kişiselleşmiş olarak hayatına girmiş ve seni yönetiyor olacaktır”.                                                                                          B. Bayraklı
    “Allah’a inanmak ne demektir? Ödülü Allah’tan beklemektir. İnanmadığınız bir varlıktan nasıl ödül bekleyebilirsiniz? Şayet insan, Allah diye, kainata hakim üstün bir gücün varlığına inanmıyorsa, ondan nasıl bir ödül bekleyebilir? O’na inanmamak onun ahretine ve ahretteki cennetine de inanmamaktır. Ancak erdemli gördüğümüz ama inançsız zannettiğimiz çok insanda çok büyük ihtimalle Allah inancı da vardır. Zira merhametli olmak Allah’tan gelen bir vasıftır ve merhametlilerin en merhametlisi yüce Rabbimizdir. Rabbimiz ahrette kullarına adaleti ve sonsuz merhametiyle muamele edecektir. Allah herkese akıl, irade, fıtrat ve vicdan vermiştir ve vahyin, doğru olarak ulaşmamış olduğu kullarını da bu verdiği 4 şeyle sorgulayacaktır. Allah kimseyi gücünün yetmediğinden sorumlu tutmaz”. O, Allah’tır! O’ndan başka ilah yoktur; daima diridir, sürekli işinin başındadır.3/2

Allah dedi ki “İki ilah (tanrı) edinmeyin. O bir tek ilahtır. İçten içe, yalnız benden korkun.” 16/51     M. Okuyan    
    Müminler; ancak Allah’a ve elçisine inanıp güvenen, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden (ellerinden geleni yapan) kimselerdir. İşte onlar doğru sözlü kimselerdir. 8/2

    (2).Allah’a iman: Allah’a iman etmek sadece Allah var demek değildir. Allah’a iman, O’na inanmak ve güvenmek demektir.  Allah’a güvenen kişi de “Allah ne isterse o” diyebilendir.                                                                          A. Bayındır.
(3). Ahrete iman (2/177); dinin ahlaki boyutudur. Hukuki br konuda; bu babamdır, kardeşimdir diyorsan senin imanın yenilenmelidir “Ben burada yalan yere şahitlik ettim, altına imzamı attım. Mahşerde Rabbim bana bunu soracak” diye düşünen kişinin yanlış yapması mümkün değildir. Hukukla dinin buluştuğu yer burasıdır. İnsan, ağzından kelime çıkarken ve altına imza atarken “Rabbim bunu görüyor, mahşerde hesabını sorar” diye düşünüyorsa, ahrete iman ediyor, demektir. Ahirete iman işte budur. O insan işte o zaman imanını taşımıştır hukuka, taşımıştır siyasete, taşımıştır ticarete ve taşımıştır sosyal ahlaka.                                                                                          B. Bayraklı
    Ahirete iman: Kur’an’ın, tevhit ve şirkten sonra üzerinde durduğu ikinci konu yeniden dirilme ve ahiret hayatıdır. Allah’a iman ve ahrete iman yan yana gelir. Ahrete iman Allah’a imanın olmazsa olmazıdır. Allah’ın varlığı, ahretin varlığını gerektiriyor. Yine Allah’ın Allah olması, ahretin olmasını gerektiriyor. Ahrete iman; insanı bu dünyada, ölçülü ve dengeli hareketler yapmaya ve iyi davranışlarda bulunmaya sevk eder. Ahrete iman; zulme uğrayan ve hakkını alamayan insana da, karamsarlık ve ümitsizliğe düşmeden bunları ahiret hayatında alacağına inanmayı, sabırlı ve metanetli olmayı bildirir.
     Ahrete iman; insanın, bu dünyada yaptıklarının karşılığını ahrette mutlaka göreceğine dair inancıdır. Ahrette hesaba çekilmeye inanmanın, bu dünya hayatına yansımasının pek çok faydaları vardır. Ahret inancı; insanın yaradılışına uyumunu sağlar, kötülükleri önler, adalet duygusunu tatmin eder, sorumluluk duygusunu geliştirir, insanı iyilikler yapmaya, yardımlaşmaya teşvik eder, dünya hayatı ile ahiret hayatı arasındaki bağı kurar. Allah’ın Rububiyeti terbiye süreci ise terbiye süreci ancak ahrette tamamlanır. Bu durum, ahrette terbiye vardır anlamı taşımıyor, terbiye orada tamamlanır. Ödül ve ceza orada olur. Ödül ve ceza olmazsa imtihanın varlığı, dünyanın da imtihan yeri olması anlamını kaybeder. Bir imtihan varsa ödül ve ceza da olmalıdır. Ahretsiz olmak istikbalsiz olmaktır. O halde; Ahrete iman, istikbale imandır, Ahrete iman gaybe imandır, Ahrete iman adalete imandır. Ahreti inkar edenin adalet diye bir derdi yoktur. Yeryüzünde adaleti gerçekleştiremezsin.               
     Yaşasak da ölsek de hayattayız. Asıl, öldükten sonra hayatta olmak. İnsan ölümü tadar ve geçer. Hayatın aslını ve özünü istiyorsak, düzgün ve nitelikli yaşamak istiyorsak ahrete iman gerekir. Ahret bilincini şu anda kuşanalım: Ahreti şimdi buraya taşımıyorsak, ahrete bir şey taşıyamayız. Ahrete giderken bir şeyi sırtımızda götürmüyoruz. Onu önceden gönderiyoruz. Aslında dünyada yaşarken, ahreti de yaşıyoruz. Bunu nasıl başaracağız. Bunun sırrı iman. İman ile yaptığımız her şeyin ahiret tarafı vardır: Namazın dünyası, Namazın ahireti; İyiliğin dünyası iyiliğin ahreti.
Şu an Allah’a imanımız iddiadan öteye geçemiyor. Yaşamımızda, çalışmamızda imanımızın sonucu, oluşması gerekli hal ve hareketleri göremiyoruz, gösteremiyoruz. Çalışmalarımız ahret için bir verime, insancıl bir yaşama dönüşmüyor.
      Hz. Ebu Bekir savaşa katkı olsun diye sadaka olarak elinde ne varsa getirip veriyor. Allah Resulü “Çocuklarına ne bıraktın?” diye sorduğunda da “Allah ve peygamberinin sevgisini diyor. Hırsızlık yapan adamın kolu kesilmiş. Adam kesilen koluna bakmış ve demiş ki Seni benden uzaklaştıran Rabbime hamd olsun”.  Düşünün: bir genç çıkıyor, tüm olumsuz şartlara rağmen iyilik davasının peşine düşüyor. İyiliği harekete geçirmeye çalışıyor. Bölge insanı ortak karar alıyor. Diyorlar ki seni kendimize lider yapacağız. Tek şartımız, bu söylevi terk et. O ise; “Sağ elime güneşi, sol elime ayı koysanız Allah’tan emir gelmedikçe davamdan vaz geçmem diyor. Ahreti merkeze alırsanız bunları anlarsınız.  M. İslamoğlu
    Ahiret inancı ile ilgili diğer ayetler:  Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah’tan korkanlar için daha hayırlıdır. 6/32  “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. …Allah, bozguncuları sevmez.” 28.77, İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. 28.83 , Kıyamet günü adalet terazileri kuracağız. Hiçbir kimseye hiçbir haksızlık yapılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesap görenler olarak bizler yeteriz. 21/47.
    (4). İman esasları (2/177):  Ayette imanın 5 şartı sayılmış, geleneksel anlamda 6. şart olarak sayılan “kadere iman” sayılmamıştır. Kadere iman sözü ayette sayılanlar içinde yoktur. Kader, ölçü demektir, kader Allah’ın ölçüsüdür ve Allah ölçüsüz hiçbir iş yapmaz. Allah her şeyi bir ölçüye göre yaratmıştır.  İman esaslarıyla ilgili ayetler;
      De ki “Ey Ehl-i Kitap, Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirilmiş olanı (Kur’an’ı) tam olarak yerine getirmedikçe temelsiz kalırsınız.” 5/68-69, 7/157.  (Kur’an’a) inananlar ile Yahudi, Hristiyan ve Sâbiîler var ya! Onlardan her kim Allah’a, ahiret gününe inanır da iyi işler yaparsa, ödülleri Rableri katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzülürler. 2/62
    Kitap ehlinin imanı: Hesap günü her ümmet kendi kitabından sorumlu tutulacaktır ancak kendilerine bir elçinin tebliği ulaşmayan kimselerden Allah’a şirk koşmamak ve bildiği doğrulara uymak beklenir. Çünkü evrensel doğruları herkes bilir. Allah kimseyi gücünün yetmediği şeylerden sorumlu tutmaz.   
     Bu elçi, Rabbinden kendine indirilen her şeye inanır; müminler de öyledir. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanır. “Elçileri arasında bir ayrım yapmayız” derler. Bakara 2/285

    Amentü (4/136): İslâm’ın iman esaslarını ana hatlarıyla ifade eden terimdir. “İnandım” manasına gelen amentü Kur’an’da üç yerde geçer (10/90; 36/25-26; 42/15.). İman esasları “Amentü” başlığı ile dua olarak sonradan formüle edilmiştir: 1.Allah’a, 2.ahret gününe, 3.meleklerine, 4.kitaplarına, 5.peygamberlerine, iman ettim. Ölümden sonra dirilişe, Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim.”
    Kelime-i Şahadet (002/177):Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü (Ben görmüş gibi inanırım ve şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine görmüş gibi şahitlik ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve Resulüdür). Hiç kimse bu cümleleri söylemeye zorlanamaz; zorlanan kişinin şehadeti geçerli sayılmaz.  Cümlenin “Lâ ilâhe illallâh” bölümü tevhidi, “Muhammeden Resûlullah” bölümü de Hz. Peygamberin risâletini ve O’nun Allah’tan getirdiği ilahi esasların tümünü ifade eder.                                                                                                            
    Hz. Ömer’in Müslüman oluşu:  “Ey İnsan! Bu Kur’an’ı sana, seni bedbaht etmek için indirmedik. Onu sadece bir öğüt, bir hatırlatma olarak indirdik. Bu kitap, yeri ve yüce gökleri yaratan Allah katından indirilmiştir” (Ta-ha 20/1-4).  Bu ayetler, okuduğunda Ömer’i derinden etkiler. Allah’ın Elçisini öldürmek için yola çıkan ve o yolda Kur’an’la tanışan Ömer, Hz. Muhammed’in huzurunda Müslüman olur. Hz. Ömer, Hz. Muhammed’in örnek ve önderliğinde vahyin diriltici soluğu ile tanışır. Allah’ın var ve bir olduğuna, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna ve öldükten sonra tekrar dirileceğine, ahrette hesaba çekileceğine iman eder.
      ———————————————————————————————————————————————–
     Kısas;
    178. Ey inanıp güvenenler Kısas1 size, öldürülenler konusunda farz kılındı. Hürü öldüren o hüre karşılık, esiri öldüren o esire karşılık, kadını öldüren de o kadına karşılık (kısas edilir). Kim, öldürülenin kardeşi (mirasçısı) tarafından bir bedel karşılığı bağışlanırsa, gereğini (maruf olanı)2 yerine getirsin ve bedeli güzelce ödesin. Böyle olması, Sahibiniz tarafından yapılmış bir hafifletme ve bir iyiliktir. Kim bundan sonra da düşmanlığı sürdürürse, ona acı bir azap vardır. 179. Ey gerçeğin peşinde olanlar (3) (Sağlam duruşlu kişiler! Kısasta sizin için hayat vardır; böylece yanlışlardan sakınabilirsiniz.
    Açıklamalar 1: (1) Kısas (2/178); işlenen suç ile verilen ceza arasındaki denkliği ifade eder. Tevrat’ta kısas; adam öldürme ile birlikte bütün yaralama olaylarında, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş şeklinde yapılırdı. Kur’an’da ise kısas, sadece adam öldürmelerde farz kılınmıştır. Böylece eski hükümler Allah tarafından hayırlısı ile neshedilmiştir. Hürü öldüren, öldürdüğü hüre karşılık, esiri öldüren, öldürdüğü esire karşılık, kadını öldüren, öldürdüğü kadına karşılık kısas edilir.

     Kısasda, öldürülenin kimliğine bakılmayacağını gösteren ayet şudur: “Allah’ın haklı gördüğü bir sebep olmadıkça onun dokunulmaz kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse onun en yakınına (velisine) yetki vermişizdir. O da katili öldürme işinde aşırıya kaçmasın.” (17/33). Savaş esirlerinin öldürülmesi veya köleleştirilmesi diye bir şey de yoktur. Esirlere yapılabilecek tek muamele, onları karşılıksız veya fidye karşılığı serberst bırakmaktır.  (2) Maruf (2/178): Bilinen, aklın veya dinin doğru saydığı her şeydir. Bu bilgi, ya gelenek ve göreneklerden ya da Kitap ve Sünnetten elde edilir. Gelenek ve göreneklerden elde edilmişse Kitap ve Sünnete aykırı olmaması gerekir. (3) “Sözü dinleyip en güzeline uyanlar, Allah’ın doğru yolda saydığı kişilerdir. İşte ulü’l-elbâb onlardır.” (39/18)
    ———————————————————————————————————————————————-
    Ramazan orucu;
    183. Ey inanıp güvenenler! Oruç1, sizden öncekilere farz kılındığı şekliyle size de farz kılındı ki yanlışlardan sakınabilesiniz.      184. (Orucu,) Sayılı günlerde (tutun). Sizden kim hasta veya yolculuk halinde olursa, tutmadığı günler sayısınca diğer günlerde tutsun. Oruca gücü yetenlerin bir miskini doyuracak kadar fidye (fitre)2 verme görevleri vardır. Kim bir iyiliği fazlasıyla yaparsa onun için daha iyi olur. Bilseniz (hasta veya yolcu iken de) oruç tutmanız sizin için daha iyidir.
185. (Sayılı günler) İnsanlığa rehber olan ve rehberin açıklayıcı ayetlerinden oluşan Kur’an’ın, o Furkan’ın indirildiği Ramazan ayıdır. Sizden kim o ayı yaşarsa onu oruçlu geçirsin. Kim de hasta yahut yolculuk halinde olursa, o günlerin sayısı kadar diğer günlerde oruç tutsun. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bunlar, sayıyı tamamlamanız, (orucun bittiği gün) sizi buna yöneltmesine karşılık (Bayram namazında) Allah’ı tekbirlerle anmanız ve ona karşı görevinizi yerine getirmeniz içindir.
     186. Kullarım beni sana sorarlarsa, ben onlara yakınım. Bana dua edenin duasına karşılık veririm. Onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana güvensinler ki olgunlaşabilsinler.
187. Oruç gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize ihanet ettiğinizi bildi de yüzünüze baktı ve sizi affetti. Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin. Fecirden (doğu ufku boyunca oluşan yarılmadan) dolayı, ak çizgi kara çizgiden size göre net olarak ayrılıncaya kadar yiyin, için; sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescitlerde itikâf halinde iken kadınlarınızla birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır, bunlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini böyle açıklar ki yanlışlardan korusunlar.
     Açıklamalar 1: (1). Oruç (2/183) ibadeti; aklı olan ve yalnız Allah’tan müminler düşünsünler ve öğüt alsınlar diye ramazan ayında indirilen bu ayet ile farz kılınmıştır. Ramazan ayının en önemli özelliği, Kur’an’ın bu ayın Kadir gecesinde indirilmiş olduğudur. O halde bu ayda Rabbimizi “yüceltmek ve O’na şükretmek” için hem oruç tutalım hem de Kuran’ı anlayarak okuyalım, içindeki emirleri ve tavsiyeleri öğrenelim.  Allah, “Sizin için iyi olan orucu tutmanızdır” ifadesi ile, mazeretli günlerde bile oruç tutmanın faydalı olduğunu bildirmiştir.  Oruç, kendisine övgü ve teşekkür borçlu olduğumuz Allah’a olan inancımızı güçlendirir, bize düzenli beslenme alışkanlığı, zorluklara karşı dayanma gücü kazandırır, davranışlarımızı güzelleştirir, sahip olduğumuz nimetlerin değerini bilmeyi öğretir, ailemizle ve çevremizle iyi ilişkiler kurmamızı sağlar, yardıma muhtaçlara karşı şefkat ve merhamet duygularımızı pekiştirir. Sonuçta insan olarak davranışlarımızı olumlu etkiler. Yine oruç, insanı tehlikelerden koruyan bir eğitim ve onun takva sahibi olmasını sağlayan çok önemli pratiklerden biridir.         .
     Oruç tutmanın amacı nedir? Oruç, sizden öncekilere yazıldığı şekliyle size de yazıldı ki kendinizi koruyasınız” 2/183. Bu cümle oruç emrinin nihai amacını bildirmektedir. Bu emrin mahiyeti 1) Allah’ın insanlığa bir rehber ve ışık olarak gönderdiği Kur’an mesajının indirilişini kutlamak. 2) Kur’an’a layık biri olabilmek için etkili bir nefis terbiyesi ve ruh tezkiyesi sağlamak. 3) Zengin-yoksul, işçi-patron demeden her insana açlık ve susuzluğu tattırarak toplumdaki aç ve susuzların, açık ve uykusuzların acısına tüm mü’minleri ortak etmek ve onlara bu gerçeği yaşatarak kavramalarını sağlamaktır.
Oruç tutmak Kimlere Farzdır?
 Mümin olup akıllı ve ergenlik çağına (kızlar 9, erkekler12 yaşına) girmiş olan her Müslüman’a farzdır. Allah “kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez” 2/286. ayete göre, oruç tutmaya güç yetiremeyenler oruç tutup tutmama da serbest bırakılmıştır.

     Oruç tutmama mazeretleri nelerdir? Hasta yahut yolculuk halinde olanlar ile oruç tutamayacak kadar kendini hasta hisseden hayızlı kadınlar tutamadıkları günler kadar sonradan oruç tutarlar.
     Mazeretsiz olarak tutulamayan orucun kazası ya da kefareti var mıdır? Oruç tutacak gücü olup tutamayanlar, oruçlarını kaza edemezler. O orucun süresi geçmiştir. Bu durumda kalanlar tutamadıkları oruçları için tövbe ve istiğfar ederler ve sonrasında oruçlarını eksiksiz tutmaya başlarlar ve isterlerse tutmadıkları günler kadar diğer günlerde oruç tutarlar. Mazeretsiz olarak tutulmayan orucun kazası olmadığı gibi kefareti de yoktur.
      Orucu Bozan şeyler? Sahur ile iftar arasında bilinçli olarak yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmak orucu bozar. Göz ve kulak damlası orucu bozmaz. Uykuda iken gusül abdesti gerektirecek bir durum, kan vermek, kusmak, banyo yapmak, unutarak yemek, içmek, kadınlarda adet kanaması orucu bozmaz. Adetli kadın kirli sayılmamıştır. Böyle bir kadın, namaz kılıp oruç tutabilir; eline Kur’ân’ı alıp okuyabilir. Abdestsiz olmak ve cünüplük manevi kirliliktir; su yoksa teyemmüm edilir.
       Orucun başlama vakti?  İmsakten önce yenen yemeğe sahur yemeği denir. Sahuru son vaktine kadar geciktirmek, iftarı ise geciktirmeden yapmak sünnettir. Allah Resulü buyuruyor ki: “Sahur yemeği yiyin. Çünkü sahurda bereket vardır”. Oruca tan yerinin ağarmasından itibaren başlanır. Doğuda, gökle yerin birleştiği ufuk çizgisi boyunca uzamaya başlayan sabah aydınlığı tan yerinin ağardığını gösterir. Buna imsak vakti denir ve oruç resmen başlamış olur.
       Ramazanda yolculuk: Ramazanda yolculuk yapacak kişi, yapacağı yolculuğun, ağırlık ve sıkıntısını omuzlarında hissederek seferi mahiyette olup olmadığını Allah’a karşı ve kendisine karşı ahlaki davranarak tespit etmelidir.    
    (2). Fidye (Fitre, Fıtır sadakası) 2/184: Ayet, ramazan orucunu vaktinde tutana da hasta veya yolcu olduğu için Ramazan’da tutmayıp onu daha sonra kaza edene de fidye yani fitre verme sorumluluğu yüklemiştir. Fitreyi farz kılan, bu ayettir.
Fitre, temel ihtiyaçları dışında belli bir miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine getirmekle yükümlü oldukları malî bir ibadettir. Fitre vermekle; toplumdaki her ferdin bayramı ortak şekilde yaşayabilmesi için, muhtaç kimselerin kısmen de olsa ihtiyaçları giderilmiş ve sosyal dayanışmanın güzel bir örneği verilmiş olur. Ramazan ayında oruç tutmaya gücü yeten zengin fakir her Müslümanın fitre vermesi gerekir. Fitrede nisap miktarı mala sahip olma şartı yoktur. Bu sayede her mümin, muhtaç durumda olan diğer mümin kardeşlerine yardım etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşar. Fitre vermekle yükümlü kişi, bakımını üstlendiği eşi ve çocukları için de fitre verebilir. Fitre muhtaç durumda kalmış olan kimselere verilir. Fitre veren kişinin içten niyet etmesi yeterlidir. Fitreyi verirken “bu benim fitremdir” denmesine gerek yoktur. Hatta alan kişiyi üzeceği için bundan özellikle kaçınılmalıdır. Aynı şekilde fitre alan kişinin aldığı şeyin fitre olduğunu bilmesi de gerekmez. Fitrelerin, bayram namazı vaktine kadar ödenmesi gerekirse de fakihler, muhtaçların lehine olacağını düşünerek bayramdan birkaç gün önceye kadar verilebileceğini söylemişlerdir.             A. Bayındır
Ayetler:
Rabbimiz! Takat getiremediğimiz yükü bize yükleme.” (2/286). “Allah bu dinde bize bir zorluk yüklemez”(22/78).

    Hadisler: Kim Ramazan günü bir özrü ve hastalığı olmadan yiyip içerse bütün zamanlarını oruçlu geçirse bile o günün eksiğini kapatamaz.” “Oruç tutan öyle insanlar vardır ki, kârları sadece açlık ve susuzluk çekmektir.”   Kim oruçlu olduğu halde unutur yerse ya da içerse orucunu tamamlasın”.
     ———————————————————————————————————————————————

    Haram yemek;
    188. Mallarınızı aranızda bâtıl (faiz, rüşvet ..gibi) yollarla1 yemeyin. Bile bile hakkaniyetten uzaklaşıp insanların mallarından bir parça yiyebilmeniz için onu (rüşvet olarak) yetkililere vermeyin2.

    Açıklamalar 1: (1) Allah’ın haram saydığı faiz, hırsızlık, rüşvet, aldatma gibi yanlış yollar. (2) Ayet rüşveti yasaklamaktadır. Rüşvet, başkasının malını bile bile haksız yere yemek için yetkililere mal vermektir.
      ———————————————————————————————————————————————–
    Savaş açma nedenleri;
    190. Size savaş açanlarla Allah yolunda savaşın ve haksız yere saldırı yapmayın1. Allah, haksız yere saldırı yapanları sevmez. 191. Onları tespit ettiğiniz yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Bu fitne (savaş ateşi) adam öldürmekten daha ağır bir suçtur. Onlar sizinle Mescid-i Haram yanında savaşmadıkça2 onlarla orada savaşmayın. Eğer savaşırlarsa, onları öldürün. O kâfirlerin cezası işte böyledir.192.Savaşı bırakırlarsa (onlara ilişmeyin). Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. 193. Sizinle savaşanlarla savaşın ki fitne (savaş ateşi) yok olsun ve Allah’ın dini (koyduğu düzen) hâkim olsun(3). Savaşmayı bırakırlarsa yanlış yapanlardan(4) başkasına düşmanlık yapılmaz. 194. Haram ayına saygı(5), haram ayına saygı duyanlar içindir; yasaklara uyma karşılıklı olur(6). Size kim saldırırsa, o saldırıya denk bir saldırı yapın. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Bilin ki Allah, müttakilerle (yanlışlardan sakınanlarla) beraberdir.   
     Açıklamalar 1: (1) Bizimle savaşmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmak gerekir. Müslümanların savaş ilan edebilecekleri durumlar şunlardır: Kendileriyle din sebebiyle savaşılması ve yurtlarından çıkarılmaları veya buna destek verilmesi. ezilen toplumların çağrısı, barış anlaşması yapılmış bir toplumun antlaşmayı bozacaklarından delile dayalı olarak endişe edilmesi ve barış anlaşmasının bozulması. (2) Mescid-i Haram, Mekke’de Kâbe’nin de bulunduğu geniş alanın adıdır. O ayette, bir savaştan değil, Hudeybiye antlaşmasına aykırı davranan müşriklere, Mekkeyi terk etmeleri için tanınan dört aylık sürenin dolmasından sonra uygulanacak cezadan söz edilir. (3) Dinde zorlama olamayacağı için Allah’ın dininin hakim olması, herkesin Müslüman olması değil, Allah’ın düzeninin hâkim olmasıdır. O da herkesin hürriyet içinde yaşayacağı bir ortamın oluşmasıdır.

(4)Zalim, yapmaması gerekeni yapandır. Bunlar, savaş bittikten sonra da çatışmaya devam edenlerdir. (5)Haram aylar, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. (6)Haram ayda savaş yasağı, o yasağa saygı gösterenlere uygulanır.
    Açıklamalar 2: (1)Allah yolunda savaş açma nedenleri (2/190): İstenen, herkesin Müslüman olması değil, savaşın olmadığı doğal düzenin hâkim olmasıdır. Hiç kimse zorla dinini değiştirmez. Savaş ulvî bir gaye için emredilmiştir. Savaşta, zafere ulaşmak için gereken yapılır. Düşman mağlup olunca sağ kalanlar esir alınır. Esirler bağışlanarak veya fidye alınarak serbest bırakılır.
    *Savaş açma nedenleri: Bizimle savaşmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmak gerekir. Kendileriyle din sebebiyle savaşılması, yurtlarından çıkarılmak istenmesi veya bunları yapanlara destek verilmesi ezilen toplumların çağrısı, barış yapılmış bir toplumun antlaşmayı bozacağından delile dayalı olarak endişe edilmesi, barışın bozulması.  
       ———————————————————————————————————————————————-

      Allah yolunda harcama yapmak;
     195. Allah yolunda harcama yapın, kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın1. Güzel davranın. Allah güzel davrananları sever.
    Açıklamalar 1: (1)Allah yolunda harcama, öncelikle savaşa hazırlıklı olmaktır (8/60). Muhtaçlara verilecek destek de ayetin kapsamına girer. Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar* hazırlayın. Onlar ile Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir, haksızlığa uğratılmazsınız 8/60. Atlar, insanlarla kurdukları bağ, sahip oldukları güç ve zor şartlara uyum sağlayıp dayanıklılık göstermeleri bakımından savaş ve çatışma ortamlarının vazgeçilmezleri arasında yer alırlar.
      ———————————————————————————————————————————————-
     Hac ve umre;                                                                                                                                      
     196. Haccı1 ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer engellenecek olursanız, kolayınızda olan bir hedy kesin. Hedyin kesme zamanı gelinceye kadar da başlarınızı tıraş etmeyin.…. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının. Bilin ki Allah suçla ceza arasında sıkı bağ kurar2.
     197. Hac bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca başlarsa (ihrama girerse), hac ibadeti esnasında cinsel ilişkide bulunamaz, hac yasaklarını çiğneyemez ve kavga edemez. İyilik olarak ne yaparsanız Allah onu bilir. Yanınıza yolluğunuzu alın. En iyi yolluk kendinizi koruyacak kadar olandır. Ey aklıselim sahibi olanlar (ulü’l-elbâb), bana karşı yanlış yapmaktan sakının! 198.(Hac aylarında) Rabbinizden bir ikramın (bir ticaretin) peşinde olmanızın size bir günahı olmaz. Arafat’tan sel gibi aktığınız zaman Meş’ar-i Haram yanında (Müzdelife’de) Allah’ı anın (namaz kılın). O size nasıl gösterdiyse, öyle anın (namazı orada kılın). Doğrusu, bundan önce yanlış yoldaydınız. 199. Sonra insanların sel gibi aktıkları yerden akın. Allah’tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.  200. Hacda yapmanız gereken ibadetleri yerine getirirken Allah’ı, babalarınızdan öğrendiğiniz gibi, hatta daha güçlü dualarla anın. İnsanlardan kimi der ki: “Rabbimiz! Bize ne vereceksen, bu dünyada ver!” Onun ahiretle ilgili bir kazanımı olmaz.
201. Kimileri de şöyle der: “Rabbimiz! Bize bu dünyada güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Bizi o ateşin azabından koru!” 202. Her iki tarafın alacağı pay, gösterdikleri çabaya bağlıdır. Allah hesabı çabuk görür. 203. Allah’ı (bayramın birinci gününün ardından)  peş peşe gelen günlerde de anın. Kim acele eder, iki gün içinde dönerse doğruluktan uzaklaşmış olmaz. Geciken (ve bir gün daha kalan) kişi de yanlış yapmış olmaz. Bu, yanlışlardan sakınanlar içindir. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve onun huzurunda toplanacağınızı bilin.

     Açıklamalar 1:  (2).Allah, vereceği cezayı, kulunun suçuna bağlamıştır (6/160). Kim (Allah’ın huzuruna) bir iyilikle gelirse ona onun on katı verilir. Bir kötülükle gelen ise sadece dengi ile cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar 6/160. (2) İstediğini elde etmek için dua yetmez, çalışmak da gerekir.
     Açıklamalar 2: (1). Hac (2/197): Hac ayları üç aydır ancak hac ibadetinin yapıldığı günler Zilhicce’nin 9, 10, 11, 12 ve 13. günleridir. Hac, hicretin 9. yılında inen bu ayet ile Müslümanlara farz kılınmıştır. Gücü yetenin, ömründe bir kere Hac ibadetini yapması farzdır. Nasıl ki; “Ana-babanın evladı, devletin de halkı üzerinde hakkı vardır”, terk edilmez ve yerine getirilmesi gereken bir hak olarak anlaşılıyor ise, Hac ibadeti de Allah’ın kulları üzerindeki hakkıdır. Daha sonra yapılan haclar nâfile olur.                                                                                                                                            
    Umre, Kabe’yi ziyaret ve tavaf ile Safa ve Merve arasını say ederek yapılan ibadetin adıdır. Umre yapmak hac şartlarını taşıyan kimseler için sünnettir. Umre ibadetinin belli bir zamanı yoktur, senenin her mevsiminde yapılabilir.
Hacda duanın kabul şartları (2/200):
İnsanın istediğini elde etmesi için çalışması, gerekli çalışmayı yaptıktan sonra da kendini vererek, şuurlu ve samimi şekilde dua ederek Cenab-ı Haktan istekte bulunması gerekir. İnsan, “Hacca gittim, dua ettim istedim olmadı” diyor. İstemekle olmaz, gereken çalışmayı da yapacaksın”, çünkü Allah Kur’an da buyuruyor ki;
İnsanın kendi çalışmasından başkası kendine ait değildir”Necm 53/39. Allah nasip eder deniyor. Allah nasip etmez, emreder. Ayetler şöyledir: “Allah gerekli desteği vermezse yapabileceğiniz bir şey yoktur”. İnsan 76/30.  A. Bayındır
     ————————————————————————————————————————————————————————–

     Yeryüzünde tabii düzeni bozmaya ve nesli yok etmeye çalışanlar;
     204. İnsanlardan öylesi var ki dünya hayatıyla ilgili sözleri seni hayran bırakır. Kalbinde olana da Allah’ı şahit tutar. O, çok usta bir tartışmacıdır.  205. Eline yetki geçince yeryüzündeki düzeni bozmaya, kaynakları ve nesli yok etmeye çalışır. Allah tabii düzenin bozulmasını sevmez. 206. Ona: “Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakın!” denince günahıyla üstünlük taslar. Onun hakkından cehennem gelir. Orası gerçekten ne kötü bir yerleşim yeridir! 207. İnsanlardan öylesi de var ki Allah’ın rızasını kazanmak için canını verir. Allah böyle kullarına karşı çok şefkatlidir.
     Açıklamalar 2; Allah’ın rızasını kazanmak (2/207); Bu hayat imtihanında, Allah’ın yardımına muhtaçlığımızı kavramış olarak çalışmak ve diğer insanların da yaşamlarına katkı sağlayacak iyi işler yapmak zorundayız. İmtihanda ne kadar başarılı olmak istediğimize biz karar vereceğiz. Ancak, başarı kapılarını açacak olan Allah’ın yardımına ulaşmada yardımcı olacak bazı adımları da atmamız gerekir. Anladığımız dilde Kur’an okuyup Kur’an’dan öğreneceğimiz bilgilere göre imanımızı sağlam kılmalıyız. Allah’a muhtaç olduğunuzun farkında olup O’ndan yardım istemeliyiz. Boş işlerden uzak durmalıyız, az konuşup çok çalışmalıyız. Unutmamalıyız; Allah’ın yardımı bizi rastgele bulmaz, bilinçli bir gayretin sonucu elde edilir. Allah yardımını, hoşnutluğunu gözeten ve kendisini memnun edecek işler yapmanın fırsatını kollayanlara verir. Şuayb Peygamber kavmine diyor ki “Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir…ben  sadece O’na yöneliyorumHud 11/98
    İlgili ayetler: “Malını Allah’ın rızasını kazanmak için iyi bir iş daha yapmış olmanın verdiği zevk ile iyiliğe daha sıkı sarılarak sağlamlaşan kişiler olmaya çalışmak gerekir. Kişi bu durumu kendisine daimi bir eğitim haline getirmiştir” 2/265.  “Kendini iyi koruyan ise oradan uzak tutulacaktır. O da malını (ihtiyacı olanlara) harcayıp kendini geliştiren kişidir. Onun kimseye minnet borcu olmaz. Aradığı tek şey, yüce Rabbinin rızasıdır. Hak ettiği ilgiyi, kesinlikle görecektir”. 92/17-20
    ———————————————————————————————————————————————–

    Her şeyinizle İslam’a girin!
  208. Ey inanıp güvenenler! Her şeyinizle İslam’a girin! Şeytanın izinden gitmeyin! Çünkü o, sizin için açık bir düşmandır. 209. Açık ayetler size geldikten sonra bir tarafa kayarsanız, bilin ki daima üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır. 210. Onlar, Allah’ın ve meleklerin bulut gölgeleri içinde gelmesi ve işlerinin bitirilmesi dışında bir şey beklemiyorlar. Bütün işler Allah’a arz edilir.      
      ———————————————————————————————————————————————–

     Allah, tercih ettiği kişiye hesapsız rızık verir;                                                
     211. İsrailoğullarına bir sor, onlara nice açık ayetler (mucizeler) verdik. Kim kendisine Allah’ın nimeti geldikten sonra başka bir şeyle değiştirirse (nankörlük ederse) bilsin ki Allah, suç ile ceza arasında sıkı bir bağ kurar. 212. Yaşadıkları hayat, kâfirlere süslü gösterilir, inananları küçük görürler. Ama müttakîler (kendini yanlışlardan koruyanlar) kıyamet (mezardan kalkış) günü kâfirlerden üstün durumda olurlar. Allah, tercih ettiği kişiye hesapsız rızık verir.
      ———————————————————————————————————————————————
     Allah, gerekeni yapanı doğru bir yola ulaştırır;
    213. İnsanlar tek bir toplumdu1. Allah, müjde veren ve uyarılarda bulunan nebiler görevlendirdi. Ayrılığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetsin diye nebilerle birlikte, gerçekleri içeren kitaplar da indirdi. İhtilafa düşenler, daima kendilerine kitap verilenler oldu. Bu da açık ayetler geldikten sonra birbirlerine üstünlük kurma gayretlerinden kaynaklandı. Sonra Allah, ayrılığa düştükleri gerçekler konusunda, inanıp güvenenleri, kendi onayıyla doğruya yöneltti. Allah, gereğini yapanı doğru yola yöneltir.
    Açıklamalar 1: (1) Başlangıçta sadece Hz. Âdem ve çocukları vardı (Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve boylara ayırdık 49/13.
     ———————————————————————————————————————————————

     Allah’ın yardımı ne zaman gelir;
    214. Öncekilerin başlarına gelenlerin bir benzeri sizin başınıza da gelmeden cennete girebileceğinizi mi hesap ediyorsunuz? Onlar maddi sıkıntılara, bedensel sıkıntılara uğramış ve öylesine sarsılmışlardı ki Allah’ın elçisi ve beraberindeki müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?”1 diyecek hale gelmişlerdi. Bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.

    Açıklamalar 2: Allah’ın yardımı ne zaman yetişir (2/214):  Bittim diyene Allah yetişir, Allah bana yeter diyene Allah yeter. Allah bana yeter demediği müddetçe Allah ona yetmez. Çünkü Allah onu, kendisiyle baş başa bırakır.
     Allah’ın yardımını ne zaman alır insan? “Peygamber bize örnek, O’na kim örnek? Peygamberlerin babası Hz. İbrahim. O, ateşe atılınca Cebrail gelir ve bir yardım isteğin var mı? diye sorar. Senden bir isteğim yok, benim vekilim Allah’tır, O, bana yeter, der. Cebrail “O zaman ondan iste” der. Onun benim halimi bilmesi, isteğim olarak bana yeter”, der.  Hz. Peygamberin “Allah’ım ben bittim” dediği an vardır. Hz. Nuh, “Ben bittim, Rabbim bana yetiş” diye dua eder. İnsan kendi kendine der ki “Derdinin değerini bil, keyfini çıkarmaya bak”. Dermansız hastalıklara düçar olan dostlarıma diyorum ki “Derdinin değerini bil, keyfini çıkar”. “Allah bana yeter” dersen keyfi çıkarırsın….acılı zamanlarında.
Hz. Eyyub’u düşün. Bütün dostları onu terk etmişti. Böylesinin yalnızlığını ne paylaşır? “Allah bana yeter” sözü.
Meğer içindeki dolu olanı görmesi için etrafının boşalması lazım. İçindeki dostluğu fark etmesi için etrafındaki sahte dostların gitmesi lazım. Dilenemiyorsun, açım bile diyemiyorsun. Bu durumda olanı kim doyurur? “Allah bana yeter” sözü. Birden kapı açılır ve o kapıdan girince rızkın sadece boğazdan geçen olmadığını anlarsın ve “Meğer bu yoksulluk rızıkmış” dersin. “Meğer benim malımdan azaltmış Rabbim ama sabrıma ilave etmiş, meğer benim cüzdanımdan eksiltmiş ama vicdanımda çoğaltmış. Dövüneyim mi, sevineyim mi? Allah bana yeter. O ne güzel vekildir”. O artık yoksul değildir. Dünyası azalmış ama ahreti artmıştır; servetini bitirmiş ama imanını kazanmıştır. Malından olmuştur ama bilgelikle dolmuştur.
Hz. Peygamber Taife sığınıyor. Kölelere ve delilere taşlattırılıyor. Eli yüzü kan revan içinde bir bahçeye sığınıyor. Taif onu kabul etmiyor, Mekke’ye de dönemiyor. Yeryüzü ona dar geliyor. İşte Kulun gücünün bittiği an. Allah’ım gücümün tükendiğini sana şikayet ediyorum. Eğer bana gazap etmedinse hiçbir şeye aldırmıyorum ya Rabbi!” O noktadan sonra her şey değişiyor. Neden bunu dedirtiyor, Rabbimiz? Kul olduğunu, Benimde Allah olduğumu anla diye. Rabbin sana kendisini tanıtıyor, neden sevinmiyorsun? Rabbin seninle sıcak bir diyaloğa giriyor, sevinilmez mi? ”       

   *Ey inananlar! Siz Allah için yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır”. 47/7   M. İslamoğlu
     ————————————————————————————————————————————————–
    Hayır için harcama yapılacak kimseler;                                                                          
    215. Sana hayra neyi harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır için ne harcarsanız; ana-baba, en yakınlar, yetimler, çaresizler ve yolcular için olsun.” Hayır için ne yaparsanız Allah onu bilir.
    ———————————————————————————————————————————————–
     Savaş sizin için farz kılınmıştır;
    216. Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılınmıştır. Hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için iyi olabilir. Hoşunuza giden şey de sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

      ———————————————————————————————————————————————
    Haram aylarda savaş;
    217. Sana haram aylarını1 o aylarda yapılan savaşı soruyorlar. De ki: O aylarda savaş büyük suçtur. Ama Allah’ın yolundan engellemek, o yolu ve Mescid-i Haram’ın kutsallığını görmezlikte direnmek ve halkını oradan (Mekke’den) çıkarmak Allah katında daha büyük suçtur. O fitne (savaş) adam öldürmekten beterdir. Güçleri yetse dininizden çevirinceye kadar sizinle savaşırlar. Sizden kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse yaptıkları şeyler dünyada da ahirette de boşa gider. Onlar cehennem ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.
     Açıklamalar 1: (1) Haram aylar, Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır (9/36).
      ———————————————————————————————————————————————
      Allah’ın yardım edeceği kimseler;
     218. İnanıp güvenenler, hicret edenler1 ve Allah yolunda cihad edenlere (ellerinden geleni yapanlara) gelince, işte onlar Allah’ın ikramını bekleyebilirler. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.
    Açıklamalar 1: Hicret (2/218), kişinin bir şeyden bedeniyle veya kalbiyle uzaklaşmasıdır. Bir Müslümanın, istenmediği bir yerden bedeniyle uzaklaşması; babası, annesi, eşi veya kendine yakın gördüğü kişilerin kafir olmasından dolayı kalbiyle uzak kalması.
       ——————————————————————————————————————————————–
     İçki, uyuşturucu ve kumardaki zararlar:                                                              
    219. Sana içki ve uyuşturucu çeşitleri1 ile kumar çeşitlerini sorarlar. De ki ikisinde büyük günah2 ve bazı yararlar vardır. Her ikisinin de günahı yararlarından büyüktür. Hayra neyi harcayacaklarını da sorarlar. De ki: Artanı!. Allah, ayetlerini size böyle açıklar ki düşünesiniz.   

     ————————————————————————————————————————————————
    Müşriklerle evlilik;
     221.Allah’a inanıp güveninceye kadar, müşrik kadınlarla evlenmeyin. Allah’a inanıp güvenen esir kadın, müşrik kadından1 daha iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun. Allah’a inanıp güveninceye kadar, müşrik erkeklere kız vermeyin. Allah’a inanıp güvenen esir erkek, müşrikten daha iyidir; isterse sizi çok etkilemiş olsun2. Onlar sizi ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle Cennet’e ve günahlardan arınmaya çağırır.
    Açıklamalar 1:  (1). Din farkının evlenmeye etkisi yoktur. Ama ayetteki “daha iyi” ifadesi, tavsiye edilmediğini gösterir. Evlilikte hepsinin özeti olan bu ayete göre evlilikte ilk tercih edilecek kadınlar, namuslu mümin hür olanlar, ikinci tercih namuslu mümin esir kadınlar, son tercih de namuslu müşrik kadınlardır. Ayet din farkının evlenmeye engel olmadığını göstermektedir.  ‘Hür olmayan kadın‘ ifadesinin Türkçede karşılığı ‘köle’ ya da ‘cariye’dir.
     ————————————————————————————————————————————————-
    Kadınlarda adet ve lohusalık dönemleri;
    222. Sana kadınlardaki âdet ve lohusalık hallerini soruyorlar. De ki: O haller bir sıkıntıdır. Âdet ve lohusalık süresince onları rahat bırakın. (Kandan) arınıncaya kadar da yaklaşmayın. İyice arındıklarında onlara Allah’ın emrettiği yerden yaklaşın. Allah tövbe edenleri sever. İyice arındıklarında onlara Allah’ın emrettiği yerden yaklaşın. Allah tövbe edenleri sever, iyice temizlenenleri de sever. 223. Kadınlarınız sizin için ekim yeridir1. Ekim yerinize istediğiniz şekilde girin, kendiniz için ön hazırlık yapın. Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve onun huzuruna varacağınızı bilin. Bunu inananlara müjdele.

    Açıklamalar 1: (1). Kadının ekim yeri olması (2/223): Ekim yeri, ürün alınan yeridir. Bunun için kadınlarla, döl yatağından olmak şartıyla hoşa giden şekilde ilişkiye girilebilir. “Artık onlarla birleşebilirsiniz. Allah’ın sizin için yazacağını (çocuk sahibi olmayı) isteyin.” (2/187)  Bu ayetler inince adet ve lohusalık dönemleri için nebimiz şöyle demiştir: “Cinsel ilişki dışında her şeyi yapabilirsiniz. Adet ve lohusalık, namaza ve oruca engel değildir. Çünkü yeme içme ve cinsel ilişki dışında orucu bozan bir şey yoktur (2/187). Adet bunlardan hiçbirine girmez. Kur’an’ın namazla ilgili emirlerinde de kadın erkek ayrımı yoktur.
    Abdestin bozulması: Abdest, kişinin kendini rahat hissettiği bir yerde ön ve arka bölgeden çıkan; idrar, büyük abdest ve yellenme ile ve cünüplükle bozulur (5/6). Adet veya lohusalığın bunlarla da bir ilgisi yoktur. Adet kanının abdesti bozduğunu gösteren ayet veya sahih bir hadis de yoktur. Adeti ve lohusalığı biten kadının yıkanmasına dair bir emir de yoktur. Lohusalıkta akıntı doğumla başlar. Doğum sırasında namaz kılamayacak duruma gelenler olabilir. Allah kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemediği için onu namazdan sorumlu tutmaz.
      ————————————————————————————————————————————————-
    Yeminleriniz;
    224. Yeminlerinizde Allah’ı, erdemli davranmanıza, yanlışlardan sakınmanıza ve insanların arasını düzeltmenize engel yapmayın. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır. 225. Allah, sizi kasıtsız olarak ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutmaz; ama kalpten, kasıtlı olarak ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutar. Allah çokça bağışlayan ve pek yumuşak davranandır.  
     ————————————————————————————————————————————————

     Dul kadınların evlenmeleri;
     232. Kadınlarınızı boşadığınızda bekleme sürelerinin sonuna varırlarsa, koca adaylarıyla marufa uygun olarak anlaştıkları takdirde evlenmelerine engel olmayın. Bu, içinizden Allah’a ve ahiret gününe inananlara verilen öğüttür. Sizi daha geliştirecek ve daha da arındıracak olan budur. Bunları bilen Allah’tır, siz bilemezsiniz.
      ———————————————————————————————————————————————–
      Namazların sürekli kılınması;
     238. Namazları ve en orta namazı sürekli kılın ve daima Allah’a içten boyun eğenlerden olun.
239. Eğer korkarsanız (namazı) yürüyerek yahut binek üstünde kılın. Güvene kavuşunca Allah’ı, bu konuda bilmediğinizi size öğrettiği gibi zikredin(Allah’ın ayetlerini kafanıza yerleştirmek için namaz kılın).
     ———————————————————————————————————————————————-
     Peygamberler arasında üstünlük;                                                                                                     
    253. İşte elçiler! Onlardan kimini kimine üstün kıldık. Allah kimiyle konuştu, kimini birkaç basamak yükseltti. Meryem’in oğlu İsa’ya da açık belgeler verdi ve onu Kutsal Ruh ile destekledi. Allah, tercihi (insanlara bırakmayıp) kendi yapsaydı, sonrakiler o açık belgeler geldikten sonra birbirleriyle savaşamazlardı. Ama ayrılığa düştüler; kimi inanıp güvendi, kimi ayetleri görmezlikte direndi (kâfir oldu). Evet, tercihi Allah yapsaydı birbirleriyle savaşamazlardı ama Allah dilediğini yapar1.

    Açıklamalar 1: (1). Burada Allah’ın iradesi ile meşieti arasındaki fark gösterilmiştir. Allah’ın iradesi, bir şeyin olmasını istemesi, meşieti ise iradesinin arkasından “ol” emrini vermesidir. “Ol” emrini vermemişse iradesi gerçekleşmeyebilir. Allah insanları imtihan ettiği için onun imtihanla ilgili iradesi, kulun da aynı şeyi irade edip yapması ile meşiete dönüşür.
      Peygamberler arasında üstünlük (2/253): Allah, kullarının peygamberler arasında ayrım yapmamalarını istemiştir. Müslüman, peygamberler arasında ayrım yapmamalı, hepsini eşit derecede görmelidir. İnsanlar birçok kıstasa göre “üstünlük” sağlamış olabilirken, Allah katında üstünlük sadece takva iledir. Peygamberleri bizlere örnek göndermiştir.                                      A. Bayındır.
     Allah katında en değerli olanınız, Allah’tan en çok çekinenizdir 49/13. Allah’ın resulleri arasında fark gözetmeyiz. 2/285.
    Hadis: Diğer peygamberlerden üstün olduğumu söylemeyiniz, peygamberlerden bir kısmını diğerinden üstün tutmayın…”

     ————————————————————————————————————————————————-

    Müminlerin nitelikleri;
     254. Müminler! Size rızık olarak verdiğimiz şeylerden hayra harcayın. Bunu; alışverişin, dostluğun ve şefaatin1 olmayacağı gün gelmeden yapın. Bunları görmemekte direnenler zalimler (yanlış yapmış)olanlardır
     Açıklamalar 1: (1) Şefaat (2/254); birine eşlik etmek veya arka çıkmaktır. Dünyada insanlar birbirlerine şefaat edebilir, yani arka çıkıp destek olabilirler; ama mahşer günü kimse kimseye şefaat edemez. Allah’tan başkasının şefaat yetkisi olmadığı için şefaati ancak onun yetki vereceği kişiler yapabilirler. Cennete gitmiş biri, şirk günahı olmayıp diğer günahlarından olan cezasını  cehennemde çekmiş olan yakınına, Allah’ın onayıyla şefaat edebilir ve yanına alabilir. Allah’ın onayı olmadan şefaat olmaz.
    Açıklamalar 2: Allah, bütün şefaatin kendisinin olduğunu ve ondan başka şefaatçinin bulunmadığını, değişik kişilerden umulan şefaat beklentilerinin boşuna olduğunu söyler. Şefaat, Kur’an’ın olacağını belirttiği bir kavram değil, indiği zaman Allah’a ortaklar koşan Arap toplumunda mevcut olan bir inançtı. Allah, şefaatin, yani mülkü üzerinde tasarruf yetkisinin sadece kendisinin olduğunu, bunun dışında hiçbir şefaatin olamayacağını belirterek şefaat beklentilerinin boşuna olduğunu söyler. İslam’ın öğrettiği şekilde inanan ve yaşayan müminlerin bütün insanların toplandığı mahşer gününde olsun, ondan sonra olsun, korkması ve üzülmesi ve şefaat derdine düşmeleri de söz konusu değildir. Allah, cehaletle günah işleyip ardından tevbe edenlerin tevbelerini kabul edeceğini, inancında samimi ve dininde ciddi olan kişilerin cehaletle işlediği günahlar ne kadar olursa olsun tevbe ederlerse hepsini bağışlayacağını söyler. Mümin insan Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. Günahları ne türden ve ne kadar çok olursa olsun, müşrik olarak ölenler dışında, Allah, dilediği (dileyen) kişilerin günahlarını bağışlayacağını söyler.                                                         İ. Sarmış
     İlgili ayetler:  ”Onlar kötü bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah’ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah’tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıklarında bile bile direnmezler. Onların hareketlerinin karşılığı Rab’lerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir” (3/135).
    “Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır….” (4/17)
     “Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bunun dışında dileyen kişinin/dilediğinin günahlarını bağışlar.” (4/48). “Ey kendilerinin aleyhine çok çok kötülük işlemiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar.” (39/53).     
      Hadis: En yakın çevreni uyar
”26/214. ayeti inince Allah’ın elçisi de yakınlarını toplayarak onlara karşı şöyle bir konuşma yapıyor: “Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarmaya bakın; Allah’ın yanında size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf oğulları! Allah’ın yanında size faydam olmaz. Abdulmuttalib oğlu Abbâs! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. (Halam) Safiyye! Allah’ın yanında sana faydam olmaz. Ey kızım Fatma! Benim malımdan dilediğini iste. Ama Allah’ın yanında sana faydam olmaz.”

       ———————————————————————————————————————————————–
     “Ayetel Kürsü”: Allah’ın nitelikleri;                                                                                        
     255. Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. Daima diridir1, sürekli işinin başındadır2; Onu ne uyuklama ne de uyku tutar! Göklerde ve yerde olan her şey onundur3. Ondan izinsiz, onun katında kim birine şefaat4 edebilir? O, onların önlerinde olan5 ve arkalarında kalan ne varsa hepsini bilir. Ama onlardan hiçbiri, onun bilgisinden onun imkân verdiği kadarı dışında bir şey kavrayamaz. Hâkimiyeti, gökleri de kapsar yeri de6. Bu ikisini korumak ona zor gelmez. O yücedir, büyüktür.
    Açıklamalar 1: (1). Hayy (2/255): Hayy, devamlı var olan, kesintiye uğramayan, varlığı ezelî ve ebedî olan demektir. (2). Kayyûm; bütün mahlûkatın idaresini bizzat yürüten, hepsini hesaba çeken demektir. (3). Samed: İhtiyaçsız, muhtaç olmayan. Her şey Allah’a muhtaçtır. Ama Allah hiç bir şeye muhtaç değildir. (5). “Önlerinde olan, o anda var olandır. (6). Kürsî (002/255); Allah’ın şanına lâyık, mahiyetini ancak kendisinin bildiği bir varlıktır.

     ———————————————————————————————————————————————–
    Dinde hiçbir zorlama olmaz;
    256. Dinde hiçbir zorlama olamaz; doğrular ile yanlış kurgular birbirinden iyice ayrılmıştır. Kim tağutları tanımaz da Allah’a inanıp güvenirse, kopması imkânsız en sağlam kulpa yapışmış olur. Her şeyi dinleyen ve bilen Allah’tır.
    Açıklamalar 1: İmanın temeli kalp ile tasdiktir. Orası insanın en hür olduğu yerdir. Bu sebeple hiç kimse bir inancı kabule zorlanamaz. Kalpten yapılmayan niyet geçersiz olduğundan, zorla ibadet de olmaz.

(2) Tağut, haddini aşmakta ileri giden insan ve cin şeytanlarıdır. Bunlar, yoldan çıkmakla kalmaz ayetleri ya yok sayarak ya da anlamlarını bozarak başkalarının da haddini aşmasına ve yoldan çıkmasına sebep olurlar.
    Açıklamalar 2: “İbadet ve imanda zorlama olmaz. Bu dinin bir emridir. Biz mesajı en iyi şekilde iletmekle yükümlüyüz. İnsanların İslam’ı kabul edip etmeyeceği bizim kontrolümüzde değildir. İbadet niyeti gerektirir ve niyet kalp ile yapılır. Ağızdan niyet ettirebilirsin ama kalpten niyet yaptıramazsın. İnsan bir şeyi Allah için yapmıyorsa yaptığının bir değeri yoktur. Seviyorsa kabul eder, sevmiyorsa problem yok. Allah İblis’e secde et dedi ama zorlamadı. İsteseydi zorla secde ettirirdi”.                                                                   A. Bayındır      
    “Zorlamanın hiçbir türü dinde yoktur. İbadet gönüllülük esasına dayanır, gönül seferberliğidir. İnsanı zorla dine sokamazsınız. İnsanları korkutarak ancak aç bırakırsınız ama oruç tuttura                                                                         M. İslamoğlu
    ““İnsanlar Allah emrediyor diye namaz kılarlar, oruç tutarlar. Bir davranışın, bir eylemin ibadet olabilmesi için onun, Allah emrediyor düşüncesiyle yapılıyor olması gerekir. Zekat, zekatı vermeyenden zorla alınır. Çünkü zekat ödeme
yükümlülüğü kullara ait bir ibadettir”.
                                                                                                                                       M. Okuyan
    “İbadetler içten yapılan niyetlere göre değer kazanır. Namaz kılmayana bir dünya cezası belirlenmemiştir. Namaz kılmayana ceza verilse 2/256. ayete aykırı düşer: İslam tarihinde sırf namaz kılmıyor diye idam edilen birini bilmiyorum. Ancak toplum düzeninin sağlanması cezayı gerektirir. Vergisini vermeyene ceza vardır. Ancak Allah ile kul arasındaki hususlarda üstüne düşeni yapmayanı Allah ahrette cezalandırır. Ahrette cezaya çarptırılanlara bunun sebebi sorulmuş: Biz namaz kılanlardan olmadık, yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla birlikte dalardık. Ceza gününü de yalanlardık. Böyle bir durumda iken ölüm bize gelip çattı.’ 74/42-47,  De ki: “Kesin delil Allah’ın delilidir. Tercihi (size bırakmayıp) Allah yapsaydı elbette hepinizi yola getirirdi.” 6/149., ”Eğer Rabbin zorlayıcı kanun koysaydı yeryüzünde kim varsa hepsi birden inanıp güvenirdi. Böyleyken inanıp güvenenlerden olsunlar diye onlara baskı mı uygulayacaksın? Allah’ın onayı olmadan kimse inanıp güvenmiş (mümin) sayılmaz”. 10/99-  S.Ateş       
     ———————————————————————————————————————————————-
     Hz. Peygambere hitap;
    257. İnanıp güvenenlerin en yakını (velisi) Allah’tır; O, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin en yakınları (velileri) ise tağutlardır; onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. Onlar o ateşin ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır.                                                                             

       ——————————————————————————————————————————————–
     Mallarını Allah yolunda harcayanların ve iyiliği başa kakmayanların durumu;
     261. Mallarını Allah yolunda infak1 edenlerin (harcayanların) durumu, yedi başak bitiren bir tohumun durumu gibidir. Her başağında yüz tohum oluşur. Gerekeni yapana Allah, bunun kat kat fazlasını verir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir. 262.Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da yaptıkları iyiliği başa kakmayan ve incitmeyenler var ya onlara Rableri (Sahipleri) katında ödül vardır. Onlar ne bir korku duyar ne de üzülürler. 263. Güzel bir söz ve bir hata örtme, arkasından incitme gelen bir yardımdan daha iyidir. Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan ve pek yumuşak davranandır.

    Açıklamalar 2: (1). Allah yolunda harcama yapmak (İnfak: 2/261): Hayrın ve iyiliğin kemal noktası; Allah’ın rahmeti, rızası ve cennetidir. Bunun için; imanda, ibadette ve ahlâkta en doğru ve en güzel bir hayatı yaşamak gereklidir.  Böyle bir hayatı yaşayıp Allah’ın lütuf ve inayetine ulaşmanın şartlarından biri, kişinin sahip olduğu ve sevip bağlandığı imkanları (servet, mevki, ilim, beden kuvveti..) Allah yolunda kullanmasıdır. Harcama ekonominin motorudur, piyasayı canlandırır. Allah biriktirmeyi değil, harcamayı emretmiştir. Allah vereceğini hemen vermez, önce imtihan eder.           
*İnfak;
İnfakın Türkçe karşılığı harcamadır. İnfak kanın, gıda ve oksijeni hücrelere, hücrelerin ürettiklerinini de ilgili yerlere taşımasına benzer. Saklanan malın ve paranın kimseye faydası olmaz, ihtiyaçlılara ulaşması gerekir. Bu yüzden Kur’ân, daima infakı emreder. Allah rızası için yapılan infak, doğrudan ihtiyaçlıya ulaştığı için derhal tüketilir ve yeni üretimin kapısını açar. Ticaret de, üretilen mal ve hizmetin, ihtiyaçlılara ulaşmasını sağladığı için bir çeşit infaktır. Mal, uzun süre saklanamaz ama para saklanabilir. Paranın esası altındır; ancak hangi malzemeden yapılmış olursa olsun Allah Teâlâ, parayı kasalara koyup dolaşımına engel olanları ağır bir şekilde tehdit etmiştir:

     İlgili diğer ayetler:  Altını ve gümüşü kasalarda saklayıp da Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azap ile müjdele. …(9/34-35). Onlar Allah’a içten inanır, namazı tam kılar ve verdiğimiz rızıkları yerli yerince harcarlar (2/3).    
Hayra yapacağınız her harcama kendiniz içindir. Harcamayı, sırf Allah yüzünüze baksın diye yapmalısınız. Harcadığınız her malın karşılığı size tam olarak verilir ve haksızlık görmezsiniz. 2/272.  Hadis:Veren el alan elden daha hayırlıdır”.
     ————————————————————————————————————————————————
    Yardımlarını başa kakarak değersizleştirenlerin durumu;
    264. Ey inanıp güvenenler! Başa kakarak ve inciterek yardımlarınızı geçersiz kılmayın! Malını, insanlara gösteriş olsun diye harcayan, Allah’a da ahiret gününe de inanmayan kişi gibi davranmayın! Onun durumu, üzerinde toprak olan kayaya benzer. Bol yağmur yağar ve orayı çıplak bırakır. Böyleleri çalışmalarından bekledikleri sonucu alamazlar. Allah, ayetleri görmezlikte direnen bir topluluğu yola getirmez.
     ———————————————————————————————————————————————

     Allah’ın rızasını kazanmak için mallarını harcayanların durumu;
    265. Allah’ın rızasını kazanmak ve kendilerini sağlama almak için mallarını harcayanların durumu, yüksekçe yere kurulu bir bahçenin durumu gibidir. Oraya bol yağmur yağarsa iki kat ürün verir. Yağmur yağmasa bile (ürün vermeye yetecek kadar) çiğ düşer. Allah yaptığınız her şeyi daima görür.

     ——————————————————————————————————————————————-
    Kazandıklarınızın temiz olanlarından harcayın;                                             
    267. Ey inanıp güvenenler! Kazandıklarınızın temizlerinden ve yerden sizin için çıkardığımız şeylerden hayra harcayın! Gözünüzü yummadan almayacağınız kötü şeylerden vermeye kalkmayın! Bilin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, ne yaparsa güzelini yapar. 268. Şeytan sizi yoksul düşmekle korkutur ve çirkin işler yapmanızı ister. Allah ise suçunuzu bağışlama ve lütufta bulunma sözü verir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir.    

     ———————————————————————————————————————————————-
    Allah hikmeti, gerekeni yapana verir;
     269. Allah, hikmeti1 gerekeni yapana verir. Kime hikmet verilirse, ona çok hayırlı bir şey verilmiş olur. Bu bilgiye (hikmete) aklıselim sahibi olanlardan başkası ulaşamaz.
      Açıklamalar 1: (1). Hikmet (2/269): Allah’ın indirdiği ve yarattığı ayetlerden doğru bilgiye ulaşma yöntemi ve ulaşılan doğru bilgidir. Allah’ın indirdiği ayetlerdeki doğru bilgiye ulaşma yöntemi, o ayetlerin içindedir. Yaratılan ayetlerde yani tabiatta olan doğru bilgiye ulaşma yöntemi de onların üzerinde yapılacak dikkatli ve sabırlı bir çalışma ile ortaya çıkar. Her iki yöntemle doğru bilgiye ulaşmanın tek şartı, gereken gayreti göstermektir. Allah Teâlâ Kur’ân ile beraber hikmeti de indirmiştir. Allah, Kur’ân’dan hikmet çıkarma yöntemini ayrı bir ilim olarak ortaya koymuştur. İlgili ayetler;      
     “Biz, size aranızdan ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitabı ve hikmeti öğretecek…bir elçi gönderdik”. 2/151    
      Hadis:Ancak iki kimseye gıpta edilir: Biri Allah’ın servet verdiği ve servetini hak yolda harcayabilme imkanı lütfettiği kimse, diğeri ise Allah’ın hikmet verdiği ve bu hikmetle hüküm veren ve onu başkalarına öğreten kimse.”
     ———————————————————————————————————————————————
    Sadakaları açıkça verin;
    270. Ne tür bir harcama yapar veya nasıl bir adakta bulunursanız onu Allah bilir. Yanlış yapanların yardımcıları olmaz. 271. Sadakaları açıkça verirseniz pek güzel olur! Fakirlere1 verirken gizlemeniz sizin için daha iyidir; bir kısım kötülüklerinizi örter. Allah, yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.        
    272. Yardım ettiğin kişileri doğru yola getirmek senin görevin değildir2 ama Allah, gerekeni yapanı doğru yola getirir. Hayra yapacağınız her harcamanın faydası kendinizedir. Harcamayı, sırf Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yapmalısınız. Hayra yapacağınız her harcamanın karşılığı size tam olarak verilir ve haksızlık görmezsiniz. 273. Yardımı özellikle, bütün vaktini Allah yoluna adayan ihtiyaç sahiplerine yapın. Onlar dışarda dolaşıp çalışamazlar. Onurlu oldukları için de durumlarını bilmeyen onları zengin sanır. Onları yüzlerinden tanırsın. Kimseden ısrarla bir şey istemezler. Hayra yaptığınız her harcamayı bilen Allah’tır. 274. Mallarını gece gündüz, gizli-açık infak eden (hayra harcayanların) ödülü, Rableri (Sahipleri) katındadır. Onların üzerinde bir korku olmaz, üzüntü de çekmezler.
     Açıklamalar 1: (1). Fakir (2/270): “Geliri açlık sınırının üstünde, temel ihtiyaçlarını karşılayabilen ancak fazla malı olmadığı için zengin sayılmayan kişi”dir. Bir kimsenin temel ihtiyaçlardan olan evi, eşyası ve borcuna denk parası bulunsa da fakir sayılır. Allah Teala zekatın harcama kalemlerinde sayıca çok olan fakirlere öncelik vererek, onlara verdiği öneme dikkat çekmektedir. Fakirler, zekât verilecek sekiz sınıftan (9/60) biridir. Demek ki diğerlerine verirken gizlemenin bir fazileti yoktur.
     “Zekatlar (Sadakalar) sadece fakirler, çaresizler, bu işte çalışanlar ve kalpleri ısındırılanlar içindir. Bir de esirler, borçlular, Allah yolunda çalışanlar ve yolda kalanlar uğrunda harcanır. Bunlar Allah tarafından farz kılınmıştır”. 9/60
    (2).Yardım ettiğimiz kişinin dini kimliği önemli değildir. Muhtaç olan herkese yardım etmek gerekir.    

     ———————————————————————————————————————————————–
    Faiz yiyenlerin durumu;
    275. Faiz1 yiyenlerin duruşu, şeytanın kandırıp aklını çeldiği kimselerin duruşundan farklı değildir. Bu onların: “Alım-satım, tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır. Kime Rabbinden (Sahibinden) bir öğüt ulaşır da faizi bırakırsa, önceden aldıkları kendine kalır2 Onun işi Allah’a aittir. Kim de devam ederse, onlar o ateşin ahalisidir, orada ölümsüz olarak kalacaklardır. 276. Allah, faiz gelirinin bereketini giderir, sadakaları ise bereketlendirir. Allah, gerçekleri görmezlikte direnip duran, günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez.

277. İnanıp güvenen, iyi işler yapan, namazı düzgün ve sürekli kılan ve zekâtı verenlerin ödülleri, Rableri katındadır. Onların üzerinde ne bir korku olur ne de üzüntü çekerler. 278. Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının! Ona gerçekten güveniyorsanız, kalan faiz alacaklarınızdan vazgeçin! 279. Eğer vazgeçmezseniz, Allah ve resulü tarafından açılmış bir savaşın içinde olduğunuzu bilin. Tövbe ederseniz (dönüş yaparsanız) ana mallarınız sizindir; ne haksızlık eder ne de haksızlığa uğrarsınız. 280. Borçlu darlık içindeyse rahata çıkıncaya kadar beklemek gerekir. Alacağınızı sadakaya(zekâta)3 saymanız, sizin için daha hayırlıdır. Bunu bir bilseydiniz! 281. Öyle bir günden çekinin ki o gün Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız. Sonra herkese kazandığı tam olarak verilecek ve kimseye haksızlık yapılmayacaktır.
     Açıklamalar 1: (1)Şeytanın yaptığı, insanın yanlış işlerini güzel göstermektir. “Yanlışlardan sakınanlar, Şeytanın bir vesvesesini fark edince doğru bilgileri (ayetleri) hatırlar ve hemen gerçeği görürler” (7/201). (2) O ana kadar aldıkları kendine kalır ama tahsil etmediği faiz alacaklarını alamaz (2/278). (3) Borçlular, sadaka yani zekat verilen sekiz sınıfın içinde olduğu için (9/60) bu ayet, zor durumda olan borçlunun borcunun sadakaya yani zekata sayılabileceğini gösterir.                  
     Faiz hakkında bilginlerden farklı yorumlar 2: “Riba’ya, faizli işlem dışında bir anlam verilemez”. “Ana malın yani borç olarak verilen şeyin üstündeki her fazlalık faizdir; ancak kağıt para sisteminde paranın satın alma gücü esas alınır. Ayetin devamındaki ‘haksızlık etmemek’ ve ‘haksızlığa uğramamak’ ifadelerine bakıldığında, satın alma gücündeki değişikliğin dikkate alınması, yani borcu öderken enflasyon farkına dikkat edilmesi gereği ortaya çıkar”.                                                                                                             A. Bayındır   

    “Enflasyon miktarınca alınan fark faiz değildir” dedi. Ekonomistleri ve ilahiyatçıları bir araya gelerek faiz konusunda tartışmaya çağıran Bayraktar Bayraklı şunları kaydetti: O dönemde banka yoktu. Tefeci vardı. Bakara Suresi’nde bahsedilen o dönemdeki tefeci faizidir. İktisatçılarla bir araya geleceğiz konuyu tartışacağız”.                                                                                B. Bayraklı      
   “ Milyonlarca insan bu sistemin içinde yaşıyor. Memurlar maaşlarını nasıl alıyor? Emekli sandığı emeklilere ödediği maaşları nereden temin ediyor? Sistem hep faizle çalışmıyor mu?  İslâm âlimleri toplansın da oybirliğiyle açıklama yaparak bizi rahata kavuştursun diyorsunuz. Güzel ama İslâm alimleri dediğiniz kişiler, hangi noktada oybirliği sağladılar ki bu noktada sağlasınlar?
Bir ihtiyacını gidermek için ödünç alan yoksuldan paranın değerinden fazlasını almak; işte Kur’ân’ın yasakladığı budur. Vatandaş zorunlu olarak parasını bankada saklar. Yastığın altında saklasa para erir. Bankanın verdiği yasal faizin, dar gelirliye haram olduğu kanısında değilim. Banka, sizin paranızdan para kazanır. Yalnız yoksul olan kişiye verilen ödünç paradan alınan, enflasyon üzerindeki fazlalık, yani reel faiz haramdır. Banka yoksul mu ki sizin paranızdan para kazanırken siz onun kazancından bir miktar almakla haram işlemiş olasınız?” S. Ateş
    “Kur’an’ı Kerim ‘in yasakladığı faiz değil, Kur’an da ‘kat kat ribayı yeme’ şeklinde geçen ribadır. Kur’an da faiz kelimesi  Mü’minun 23/111, Nur 24/52, Tevbe 9/20 ve Haşr 59/20.ayetlerde olumlu şekillerde geçer. Bankacılık sisteminde uygulanan faiz; faiz yüzdesi ve miktarının ne kadar olması gerektiği devlet tarafından belirlenen, resmi kaydı olan ve vergisi alınan bir kazanç türüdür, O halde bankacılıkta kullanılan faiz riba türü bir faiz olmayıp meşru bir kazanç türüdür. Hak gaspı olmadan gerçekleşmiş olan faiz kazancı meşrudur”.           G. Özdemir
    İlgili ayetler; “Ülkede düzen sağlandıktan sonra kurulu düzeni bozmayın. İnanıp güvenen kimseler iseniz sizin için hayırlı olan budur”7/85. “Müminler! Kat kat katlanıp artan faizi yemeyin. Allah’tan çekinin ki umduğunuza kavuşasınız” (3/130),
    Allah Resulü Veda Hutbesinde şöyle demiştir: “Cahiliye faizi kaldırılmıştır. Kaldırdığım İlk faiz, bizim faizimiz, Abbas b. Abdulmuttalib’in faizidir. Onun tamamı kaldırılmıştır”. “Fâizde alan da veren de eşittir (Günaha ortaktırlar)”.

      ————————————————————————————————————————————————
    Allah’ın nitelikleri;
    284. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. İçinizde olanı1 açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Affın gereğini yapanı affeder, azabın gereğini yapana da azap eder. Allah her şeye ölçü koyar. (1).İnsanlar içlerinden geçen vesvese veya anlık duygulardan değil, içlerindeki iman, küfür gibi şeylerden sorumludur.

      ———————————————————————————————————————————————-
     İman esasları ve dua;
    285. Bu elçi, Rabbinden (Sahibinden) kendisine indirilen her şeye inanıp güvenmiştir, müminler de öyle! Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve elçilerine inanıp güvenir. “Onun elçileri arasında ayırım yapmayız.” derler. Şunu da derler: “Dinledik ve gönülden boyun eğdik! Bağışla bizi ey Rabbimiz! Dönüp varılacak yer, senin huzurundur.”
    ———————————————————————————————————————————————–

   “Rabbimiz! En yakınımız sensin. Kâfirlere karşı bize yardım et!”
    286. Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir sorumluluk yüklemez. Kişinin kimi kazancı lehine, kimi kazancı da aleyhinedir. (Siz şöyle deyin:) “Rabbimiz! Eğer unutur veya hata edersek, bizi sorumlu tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin ısrı1 (ağır yükü) bize yükleme! Rabbimiz! Zorlanacağımız yükü bize yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize ikramda bulun! Bizim mevlâmız (en yakınımız) sensin. Kâfirlere karşı bize yardım et!”  
    Açıklamalar 1: “Isr” yükü ; gelecek yeni resule (kitaba) inanma görevidir (3/81). Kur’an’ın inmesi ile birlikte ısr yükü kalkmıştır . O yükün artık olmadığı, dua cümlesiyle zihinlerde canlı tutulmaktadır.  

      ———————————————————————————————————————————————