3. AL-İ İMRAN SURESİNDEN TÜRKÇE MEAL VE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

    89/3. AL-İ İMRAN (İmran ailesi/200): İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla…     
    Allah’ın nitelikleri;
    2. Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. Daima diridir, sürekli işinin başındadır. 3. Gerçekleri içeren ve kendinden öncekileri tasdik eden bu kitabı sana, o indirmiştir. Tevrat’ı ve İncil’i de o indirmiştir. 4. Daha önce insanlığın rehberi bunlardı. Bütün Furkanları (doğruyu yanlıştan ayıran kitapları) o indirmiştir. Allah’ın ayetlerini görmezlikte direnenlerin (kâfirlerin) cezası çetindir. Daima üstün olan, hak edildiği kadar ceza veren Allah’tır. 5. Yerde de gökte de hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. 6. Analarınızın rahminde, tercihine göre size özgü bir biçim veren odur1. Ondan başka ilah yoktur. Daima üstündür, bütün kararları doğrudur.
    Açıklamalar 1  (1) Bu ayet, her insanın kendine özgü ölçülerinin ezelde değil, ana rahminde belirlendiğini bildirmektedir. Bu da kadercilerin insanla ilgili ezeli bilgi iddialarının temelsiz olduğunu gösterir.

     ———————————————————————————————————————————————-
    Muhkem ve müteşabih ayetler;
    7. Bu kitabı sana indiren odur. Ayetlerinin bir kısmı muhkemdir1; onlar kitabın ana ayetleridir. Diğerleri müteşâbihtir2 (muhkemlerle benzeşirler). Kalplerinde kayma olanlar, fitne3 çıkarma amacıyla istedikleri tevili3 kurup kitaptan, (kurgularıyla) benzeşen şeye uyarlar. Oysa kitabın tevilini4 sadece Allah bilir. Bu ilmi kavramış olanlar şöyle derler: “Biz bu ilme inandık, onun tamamı Rabbimiz katındandır.” Bu zikre sağlam duruşlu olanlardan başkası ulaşamaz.

    Açıklamalar 1: (1) Muhkem ve müteşabih ayetler (003/7); Kur’an-ı Kerim, muhkem (hüküm bildiren) ve müteşabih (muhkemlerin benzeri) olup onların ayrıntılarını ortaya koyan ayetlerden oluşur. Bu metot sayesinde Kitab’ın tamamı ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Muhkem ayet; manası kolaylıkla anlaşılan, harici bir yoruma ihtiyaç göstermeyen ve tek anlamlı olan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılan, manası açık ve net olan, niteliği ve içeriği belli olan Kur’an’ın sarih lafızlarına ve ayetlerine denir. (2). Müteşabih ayet; manası kolaylıkla anlaşılmayan, birçok manaya ihtimali olup bunlardan birini tayin edebilmek için harici bir delile ihtiyaç duyulan, ne anlama geldiği, ne anlatmak istediği ilk bakışta anlaşılmayan, manası açık ve net olmayan, niteliği belli olsa da içeriği belli olmayan, manası akılla kavranamayan lafızlara ve ayetlere denir. “Müteşâbih, benzeşen demektir. Birbirine benzeyen iki şeyden her birine müteşâbih denir. 3) Fitne, altını içindeki yabancı maddelerden ayırmak için ateşe sokmaktır.  Kur’an’da bu kelime imtihan, aldatma  ve savaş anlamlarında kullanılmıştır. (4)Tevil, bir şeyi istenen hedefe çevirme anlamına gelir. Allah’ın ayetler arasında kurduğu bağlantıyı gösterir.
     ————————————————————————————————————————————————-
     Müminlerin duaları;
    8.(Onlar şöyle derler:) Rabbimiz! Bizi yoluna kabul ettikten sonra kalplerimizin kaymasına izin verme1. Bize katından iyilikte bulun! Vehhab olan (karşılık beklemeden bol bol veren) sensin. 9.Rabbimiz! Geleceğinde şüphe olmayan bir günde insanları toplayacak olan sensin. Sen2 sözünden dönmezsin.

    Açıklamalar 1: (1) Yola gelmek de yoldan çıkmak da kişinin kararına bağlıdır. Bununla birlikte, bu dua, her şeyde olduğu gibi doğru yolda kalmak için de Allah’ın desteğine ihtiyacımız olduğunu gösterir.                                
   İlgili ayetler: (Bir gün Musa halkına şöyle demişti “Ey halkım! Ne diye beni üzüyorsunuz; çok iyi biliyorsunuz ki ben, Allah’ın size gönderdiği elçiyim”. Onlar yoldan çıkınca Allah da onların kalplerini kaydırdı. Yoldan çıkan bir topluluğu Allah yola getirmez 61/5), (2) Sen sözünden dönmezsin.” mealinin aslı “Allah sözünden dönmez.” şeklindedir.
   ————————————————————————————————————————————————
    Kafirlerin nitelikleri;
    10. Kâfirlik edenlerin malları da çocukları da Allah katında hiçbir işlerine yaramayacaktır. Onlar o ateşin yakıtıdır. 11. Bunların durumu, tıpkı Firavun hanedanının ve daha öncekilerin durumu gibidir. Onlar ayetlerimiz karşısında yalana sarıldılar. Allah da onları günahları sebebiyle yakaladı. Allah’ın cezası çetindir.

    Açıklamalar 1: Kafirlik edenler var ya! Yeryüzündeki her şey, hatta bir o kadarı daha onların olsa kıyamet gününün azabından kurtulmak için onların hepsini fidye olarak verseler bu onlardan kabul edilmez. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır. 5/36
     ———————————————————————————————————————————————
    Bedir savaşı;
    13.(Bedir’de) Karşı karşıya gelen iki birlikte sizin için bir belge vardır. Birliklerden biri Allah yolunda savaşıyordu, diğeri ise kâfirdi. (Müminler) baktıklarında onları kendilerinin iki katı görüyorlardı1. Allah, gereğini yapanı2 yardımıyla destekler. İleri görüşlüler için bunda kesinlikle bir ders vardır.

    Açıklamalar 1: (1) Bedir savaşında, Mekkeliler müminlerin iki katından fazlaydı ama kendilerinin iki katı gösterildiler ki onlarla savaşmak zorunda kalsınlar. Çünkü müminlere, kendilerinin iki katına kadar düşmanla savaşma görevi verilmişti. Düşmanın rüyada Rasulullah’a az gösterilmesi, iki ordu karşılaştığında birbirlerine olduklarından daha az gösterilmeleri, Müslümanların üç bin melekle desteklenmesi, müminlerin rahatlaması için o gün hoş bir uykuya daldırılmaları ve üzerlerine rahatlatıcı bir yağmur yağdırılması da Allah’ın onlara olan yardımlarındandı. (2) Allah, her şeyi bir ölçüye göre var eder. İmtihanla ilgili şeyleri iyi ve kötü diye ikiye ayırmıştır. Allah, herkesin doğru yolda olmasını ister ama sadece doğru şeyler yapanı doğru yolda sayar. Yaptığının doğru veya yanlış olduğunu da kişiye ilham eder. Onun için doğru davrananın içi rahat, yanlış davrananın içi sıkıntılı olur. Allah insanlara, tercihlerine göre davranma hürriyeti vermeseydi kimse yanlış yapamaz, imtihan diye bir şey de olmazdı. 
     ————————————————————————————————————————————————
    Dünya hayatı;
    14. Kadınlar, oğullar, yığınla altın ve gümüş, cins atlar, en’âm ve toprak ürünlerinden ibaret olan çekici şeylerin tutkusu insanlara hoş gösterilmiştir. Bunlar, dünya hayatının menfaatleridir. Hedeflenecek asıl güzellikler, Allah katındadır. 15. De ki: “Size onlardan daha iyisini anlatayım mı? Kendini yanlışlardan koruyanlar (müttakiler) için Rableri katında, ölümsüz olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan bahçeler, tertemiz eşler ve Allah’ın rızası vardır. Allah kullarını daima görmektedir.”

     ———————————————————————————————————————————————–
    Müminlerin özellikleri ve dua;
    16. Onlar şöyle derler: “Rabbimiz! Biz sana inandık ve güvendik. Günahlarımızı bağışla1, o ateşin azabından bizi koru!” 17. Onlar sabırlı olan (duruşunu bozmayan), özü sözü doğru, Allah’a içten boyun eğen, mallarından hayra harcayan ve seher vakitlerinde2 bağışlanma dileyen kullardır.
Açıklamalar 1:
  (1) İstiğfar (3/16), “söz ve davranışla mağfiret talep etmek”tir. Mağfiret ise, Allah’ın, kulunu azaptan korumasıdır (Müfredat). “Başı koruyan zırhlı başlık” anlamındaki “miğfer” kelimesi de aynı köktendir. (2) Sahur vakti (3/17); Zayıf ışıklı yıldızların kaybolmasıyla başlayan seher vakti oruç tutanlar için sahur vaktidir.      

    ———————————————————————————————————————————————-
    Allah’ın nitelikleri;
    18. Allah’tan başka ilah olmadığına; Allah, melekler ve doğruların yanında olan ilim sahipleri şahittir (1). Ondan başka ilah yoktur. O daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.

    Açıklamalar 1: Allah’ın varlığı ve birliği konusunda kimsenin şüphesi yoktur. İlah sayılanlar, Allah ile araya konan aracılardır. Heykellerin ilah olamayacağını herkes kolayca anlayacağından o suçu işleyenler affedilmez. Ayette, “doğruların yanında olan ilim sahipleri” ifadesinin kullanılması, insanların bilmeden Allah’a şirk koşabileceklerini gösterir. Bunun örneği Hz. İbrahim’dir. O, büluğa erdiği andan itibaren putların ilah olmayacağını anlamıştı. Ama o, gözlemler yapıp kesin kanaate varıncaya kadar yıldızın, ayın ve güneşin kendi rabbi olduğu inancındaydı. Onların rab olamayacaklarını anlar anlamaz kesin tavrını ortaya koydu.
     Allah, Kur’an’ı sadece kendisinin açıkladığını, bunu bir ilme göre yaptığını, yaptığı açıklamalara, konuyu bilenlerden oluşan bir ekibin ulaşabileceğini bildirmiş, başkasının yapacağı açıklamayı kabul etmenin onu ilah yapmak olduğunu ifade etmiştir. Ama geleneksel yapı, birçok ayeti gizlemiş, birçoğuna da yanlış anlamlar vermiş ve Hz. Muhammedin de ayetleri açıklama yetkisinin olduğunu, bütün Müslümanlara kabul ettirmiştir. Kur’an’ı açıklama yetkisi alimlere de verilip mezhepler oluşturulmuş ve bir ilahlar piramidi meydana getirilmiştir. Bu, kabul edilebilecek bir şey değildir. Bu yapıyı, bilmeden kabul edenlerin bir sorumluluğu olmaz. Ama birçok ayeti gizleyip birçoğunun da anlamını bozarak Müslümanları bu hale sokanlar suçludurlar.
     ————————————————————————————————————————————————–
    Allah katında din İslam’dır;
    19. Allah katında din, İslam’dır. Kitap verilenler, kendilerine bu bilgi1 geldikten sonra birbirlerine üstünlük kurma gayretlerinden dolayı ihtilafa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini görmezlikte direnirse, Allah onun hesabını çabuk görür. 20. Seninle tartışırlarsa de ki: “Ben Allah’a teslim oldum; beni izleyenler de öyle!” Kendilerine kitap verilenler ile ümmilere (ilahi kitaptan bilgisi olmayanlara), “Siz de teslim oldunuz mu?” de. Eğer teslim olurlarsa yola gelmişlerdir; ama yüz çevirirlerse, sana düşen sadece tebliğ (ayetleri bildirmek)tir. Allah kullarını daima görmektedir.

    Açıklamalar 1: (1) Bu bilgi, önceki kitapları tasdik eden yeni kitabın yani Kur’an’ın geldiği bilgisidir.
     ———————————————————————————————————————————————–
   Allah’ın nitelikleri;
    26. De ki: “Ey tüm yetkiler elinde olan Allah’ım! İstediğin kişiye yetki verir, istediğinden yetkiyi alırsın. İstediğin kişiyi üstün kılar yine istediğin kişiyi alçaltırsın. Bütün iyilikler senin elindedir. Sen her şeye bir ölçü koyarsın. 27. Geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın1. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden de ölüyü çıkarırsın. İstediğin kişiye hesapsız rızık verirsin.”

    Açıklamalar 1: (1) Gece ile gündüz, güneş ve ay gibi kendi yörüngesinde dönen ayrı varlıklardır. Dünyanın Güneş ile yaptığı açının daima değişmesi gece ile gündüzün uzayıp kısalmasına sebep olur. Gece gündüzün içine girince gece kısalır, gündüz uzar. Gündüz gecenin içine girince de gece uzar, gündüz kısalır.
    ———————————————————————————————————————————————–
    Kafirleri yakın dost edinmeyin;
    28. Kafirlerden bir şekilde korunma ihtiyacı içinde olmanız hariç, müminler kafirleri müminlerden yakın dost edinmesinler1. Bunu yapanın Allah’tan bir beklentisi olamaz. Allah, sizi kendisine karşı uyarır. Dönüp varacağınız yer, Allah’ın huzurudur.  
    Açıklamalar 1: (1) Dinimizden dolayı bizi öldürmeye kalkışmamış, bizi yaşadığımız yerlerden çıkarmamış veya çıkaranlara destek vermemiş kafirlerle dostluk kurmamız yasak değildir. Yasak olan, onları birinci dereceden dost saymamızdır.  
      ——————————————————————————————————————————————-
    O gün insan yaptıklarını karşısında bulur;
    29. De ki: “İçinizde olanı1 gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini o bilir. Allah her şeye bir ölçü koyar.” 30. Yaptığı iyilikleri de yaptığı kötülükleri de karşısına konmuş olarak bulduğu gün herkes, kötülükleri ile arasında uzak bir mesafe olsa diye çok arzu edecektir. Allah sizi kendisine karşı uyarır. Allah, kullarına karşı çok şefkatlidir.

    Açıklamalar 1: (1)İçimizden her şey geçebilir. Biz, onlardan değil içimize yerleştirdiğimiz şeyden sorumluyuz. 
    “ İçinizde olanı, açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker”. 2/284                            
     ———————————————————————————————————————————————–
    Hz. Peygambere hitap;
    31. De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun1 ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.”
Açıklamalar 1:
Allah’ın son resulü öldüğü için bizim muhatabımız olan resul, Kur’an’dir. Allah’ın resulünün görevi, O’nun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. İlgili ayetler:Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, bunu yapmazsan onun resullüğünü yapmamış olursun” (5/67). “De ki: “Bu benim yolumdur; basiretle (kesin inanç ve sağlam delille) Allah’a çağırıyorum; ben de bana uyanlar da (böyle yaparız). Allah her türlü eksiklikten uzaktır. Ben müşriklerden değilim” 12/108. “De ki: Ben resullerin ilki değilim. Bana da size de ne yapılacağını bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.” 46/9

     ———————————————————————————————————————————————–
    Allah, her peygamberi çağdaşlarına seçkin kılmıştır;
    33. Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini çağdaşlarına seçkin konuma getirmiştir. 34. Bunlardan biri diğerinin soyundandır. Allah her şeyi dinler ve bilir.
      ————————————————————————————————————————————————-

    İmran kızı Meryem’in bakımının Zekeriya’ya verilmesi:
    35. Bir gün İmran’ın karısı şöyle dedi: “Rabbim! Karnımda olanı, sadece senin hizmetinde olacak şekilde sana adadım; benden kabul et! Beni dinleyen de bilen de sensin!” 36. Onu doğurunca, ne doğurduğunu Allah daha iyi bildiği halde şöyle dedi: “Rabbim! Kız doğurdum. Erkek kız gibi olmaz ki! Ben ona Meryem adını verdim; onun ve soyunun, kovulmuş şeytandan korunmasını sana bırakıyorum.” 37. Rabbi Meryem’i, güzel bir şekilde kabul etti ve güzel bir bitki gibi yetiştirdi1. Bakımını da Zekeriya’ya verdi. Zekeriya ne zaman onun has odasına girse yanında bir rızık bulur, “Meryem! Bu sana nereden?” diye sorardı. O da “Allah katından! Allah, tercih ettiğine hesapsız rızık verir!” derdi.
    Açıklamalar 1:  (1) Hz. Meryem’in güzel bir bitki gibi yetiştirilmesi, onun yapısında bitkiye benzer bir özelliğin olduğunu gösterir. Çoğu çiçekli bitkilerde hem erkeklik hem dişilik organı olur ve kendi kendilerini döllerler. Hz. Meryem’in güzel bir bitkiye benzetilmesi, bize, onun özellikle çiçekli bitkilere benzetildiğini düşündürür.  
    ———————————————————————————————————————————————–
    Zekeriya’nın duasının kabulü;      
38.
Zekeriya, orada Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana kendi katından temiz bir soy nasip et! Sen duamı dinlersin!” dedi. 39. (Meryem’in olduğu) has odada, ayakta namaz kılarken melekler (Zekeriya’ya) şöyle seslendiler: “Allah sana, Allah’a ait bir sözü1 tasdik edecek, önder, kendine hâkim ve iyilerden olacak bir nebiyi, Yahya’yı müjdeliyor!” 40. (Zekeriya) “Rabbim! Benim nasıl oğlum olabilir? İhtiyarlık gelmiş çatmış, karım2 da kısır!” dedi. Allah: “Böyle olacak! Ben tercih ettiğim şeyi yaparım.” dedi. 41.  (Zekeriya:) “Rabbim! Benim için bir ayet (bir gösterge) belirle!” dedi. Allah: “Senin göstergen üç gün boyunca insanlarla, işaret dili dışında konuşamamandır. Rabbini çokça an (onu iyi tanımaya çalış); akşamleyin ve sabahın erken vakitlerinde ona ibadet et.” dedi.

    Açıklamalar 1:  (1) Bu Söz” Allah’ın “Ol” emridir. O emir, Meryem’in rahminde İsa’nın babasız olarak oluşması emridir. (2) Hz. Zekeriya, kendisinden sonra yerine geçecek bir çocuk istemektedir. Ancak eşi kısır, kendisi de ileri yaşta olduğu için, çocuğu Meryem’den beklediği anlaşılmaktadır. Kendi çocuğu olacağı müjdelenince şaşırması bunu göstermektedir.
    ———————————————————————————————————————————————–
    Hz. Meryem’e, cemaatle namaz kılmasının emredilmesi;
    42. Bir gün melekler Meryem’e de şöyle seslendiler: “Meryem! Allah seni seçti, tertemiz yaptı ve seni, çağdaşın olan kadınlar üstünde seçkin bir yere getirdi. 43. Ey Meryem! Rabbine içten boyun eğ, secdeye kapan ve rüku edenlerle birlikte rüku et!”

    Açıklamalar 1:  “Rüku edenlerle birlikte rüku et!” yani namazını cemaatle kıl. Bu ifade, Arapçada kadın-erkek iki cinsi de kapsayacak bir cemaate işaret eder. Hz. Meryem’e verilen bu emir, kadınların da cemaatle namaz kılacağının açık bir delilidir.
      ———————————————————————————————————————————————-
    Hz. İsa’nın doğumu ve peygamber olması;
     45. Yine bir gün melekler Meryem’e şöyle dediler: “Meryem! Allah sana kendisinden bir söz1 müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah’a yakınlaştırılmış kişilerden2 olacaktır. 46. Hem beşikte hem de yetişkinken insanlarla konuşacak ve iyilerden3 olacaktır.” 47. Meryem, “Rabbim! Benim nasıl çocuğum olur? Bana bir erkek dokunmadı ki!” dedi. “Evet, öyle!” dedi. Ama Allah gerek gördüğü şeyi yaratır. Bir işe karar verdi mi sadece “Ol!” der, o şey oluşur.” 48. Allah ona kitabı ve hikmeti3 Tevrat’ı ve İncil’i öğretecektir.

    49. İsrailoğullarına elçi olarak (gönderildi. Onlara şöyle dedi): “Size, Rabbinizin ayeti (mucizesi) ile geldim. Sizin için balçıktan kuş heykeli4 yaratır, ona üflerim de Allah’ın izni ile kuş olur. Doğuştan kör olan ve alaca hastalığı olanı iyileştirir, Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim. Evlerinizde neler yediğinizi ve neleri biriktirdiğinizi de bildiririm. Eğer Allah’a inanıp güvenen kimselerseniz bunlar gerçekten sizin için birer ayet (mucize)dir. 50. “Önümdeki Tevrat’ı tasdik etmek ve size haram kılınmış bazı şeyleri helal kılmak için geldim. Size, Rabbinizin ayeti (mucizesi) ile geldim. Artık Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ve bana gönülden boyun eğin. 51. “Allah hem benim Rabbim (Sahibim) hem de sizin Rabbinizdir. Siz ona kulluk edin! Bu dosdoğru bir yoldur.”
    Açıklamalar 1: (1) Geleneksel inanca göre nebilerin ismet sıfatı vardır yani günahtan korunmuşlardır. Halbuki hiçbir nebi, günahtan korunmuş değildir. Onlar günahlardan, kendi gayretleri ile korunarak insanlara örnek olmuşlardır.   
2) Bunlar, Hz. İsa’nın sahip olduğu özelliklerdir. Aslında her insan en güzel özelliklerle yaratılır. Ancak nebilere çok ağır görevler yüklendiği için nebiler, onların üstesinden gelebilecek güçte yaratılmışlardır. (3) Hikmet, Allah’ın kitaplarından doğru hüküm çıkarma ve çözümler üretme yöntemidir. (4) Yaratma iki türlüdür. Birincisi, maddesi ve benzeri olmayan bir şeyi yoktan var etmektir. Onu Allah’tan başkası yapamaz. “ Gökleri ve yeri, örneği yokken yaratan odur”. İkincisi, bir şeyden bir başka şey üretmektir. Bu tür yaratmayı insanlar da yapabilir. Hz. İsa’nın yaptığı ikincisidir.
    ———————————————————————————————————————————————–
    Hz. İsa’nın ölümü;
     54. (Kâfirlik edenler İsa’ya karşı) bir plan kurdular; Allah da plan kurdu1. Allah, plan kuranların en iyisidir. 55. Bir gün Allah şöyle dedi: “Bak İsa! Seni vefat ettireceğim ve katıma yükselteceğim. Kafirlik eden (ayetlerimi görmezlikte direnen) şu insanlardan seni kurtaracağım. Senin izinden gidenleri, kıyamet gününe kadar, kâfirlik edenlere üstün kılacağım2. Sonra dönüp geleceğiniz yer huzurumdur. Aranızda anlaşmazlığa düştüğünüz konuları, o zaman karara bağlayacağım. 56. Kâfirlere (ayetleri görmezlikte direnenlere) gelince, onları hem dünyada hem ahirette çetin bir azapla cezalandıracağım. Onlara yardım edecek hiç kimse de olmayacaktır. 57. İnanıp güvenen ve iyi iş yapanların hak ettikleri karşılıkları da tam vereceğim. Ben, yanlış yapanları sevmem.”

    Açıklamalar 1: (1) İnsan ve cin şeytanları, insanı doğru yoldan çevirmek için planlar kurarlar. Allah Teâlâ da şeytanların planlarından kurtulma yollarını gösterir. Bu da Allah’ın planıdır. Engellere göğüs gererek hep doğruları arayan, onları bulur.  Bundan sonraki ayette Hz. İsa’nın Allah’ın planı sayesinde öldürülmekten nasıl kurtarıldığı anlatılmaktadır. (29/69). Hz. İsa, vefat etmesinden sonraki ilk konuşmasını ahirette yapacağı için bu ayetteki vefat, onun öldüğünü gösterir. Dünyaya geri gelmeyecektir.    “Biz uğrumuzda elinden geleni yapanları elbette yollarımıza yönlendiririz. Allah elbette güzel davrananlarla beraberdir”28/69, (2). İsa’ya uyanlar, onu Allah’ın oğlu sayanlar değil, Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna inananlardır.
    ————————————————————————————————————————————————
    Hz. Peygambere hitap;
    58. Bunlar, sana bağlantılarıyla birlikte okuduğumuz ayetler, doğru hükümlerle dolu akılda tutulması gereken bilgilerdir. 59. Allah katında İsa’nın durumu tıpkı Adem’in durumu1 gibidir. Âdem’i topraktan yarattı sonra “Ol!” dedi; o da oluştu. 60. Gerçek, senin Rabbinden gelendir. Sakın tartışmaya girenlerden olma! 61. Bu bilgi geldikten sonra kim sana delil getirmeye kalkarsa de ki: “Gelin; çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı çağıralım, sizler ve bizler de katılalım, sonra gönülden yalvaralım da yalan söyleyen tarafı Allah’ın dışlamasını (lanetlemesini) isteyelim”. 62. İsa’nın gerçek kıssası işte budur. Allah’tan başka ilah yoktur. Elbette Allah, daima üstün ve bütün kararları doğru olandır.
    Açıklamalar 1: (1) Âdem’in de İsa’nın da babası yoktur.  İlgili diğer ayet: “(İsa der ki:) …Beni vefat ettirince artık onlar üzerine gözetleyici yalnız sen oldun. Sen her şeyi hakkıyla görensin.” (5/117)

    ———————————————————————————————————————————————
    Yalnız Allah’a kulluk etmek ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak;
63. İsa’nın gerçek kıssası işte budur. Allah’tan başka ilah yoktur.
Elbette Allah, daima üstün ve bütün kararları doğru olandır. 64. De ki: “Ey ehlikitap (kitaplarında uzman kişiler)! Sizinle bizim aramızda ortak olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Kimimiz, kimilerini Allah ile araya koyarak rabler edinmesin.” Yüz çevirirlerse onlara deyin ki: “Şahit olun, biz Allah’a teslim olmuş kimseleriz.”
     Açıklamalar 2: Tevhid (3/64):  “La ilahe illallah’, Allah’tan başka ilah yoktur demektir.  İlah ise, kendisine ibadet edilen varlık demektir. İbadet, bir varlığa şeksiz, şüphesiz ve tereddütsüz bir şekilde itaat etmek ve boyun eğmek demektir. Saygının ve alçakgönüllülüğün en ileri derecesi de ibadet olarak kabul edilir. Dolayısıyla ‘la ilahe illallah’, kendisine şeksiz, şüphesiz ve tereddütsüz bir şekilde itaat edilen, boyun eğilen, saygının ve alçak gönüllülüğün en ileri derecesini kendisine gösterdiğimiz varlığın adıdır”.
    Y. Şenol
     İslam ile ilgili temel bilgiler: 1. Yalnız Allah’a (cc) ibadet etmek: Dua, adak, kurban, namaz, tevekkül, korku, sevgi, ümit gibi  tüm ibadetler yalnızca Allah’a (cc) yapmak. 2. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak, 3. Allah’ı (cc) bırakıp da başkalarını rab edinmemek, 4. Yüz çevirenlere “Şahit olun ki biz Müslimleriz” demek.
    İlgili ayetler:Allah’ım! Kulluğu doğrudan sana yaparız. Yardımı da doğrudan senden isteriz”. 1/5, “De ki: “Benim namazım, bütün ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, varlıkların sahibi olan Allah içindir.162, Onun hiçbir ortağı yoktur. Aldığım emir gereği, ona herkesten önce teslim olan benim” 6/162-163. “Doğru dua, yalnızca Allah’a yapılandır. Müşriklerin Allah’ın dışında dua ettikleri, onlara hiçbir şekilde karşılık veremezler” 13/14  “Senden önce gönderdiğimiz her elçiye mutlaka şunu vahyetmişizdir:“Benden başka ilah yoktur, kulluğu bana yapın” 21/25
    ———————————————————————————————————————————————- 
    Allah’ın nitelikleri;
73.
Sizin dininize uymuş olandan başkasına inanmayın!” Sen de ki: “Doğru yol, Allah’ın gösterdiği yoldur.” (Onlar şunu da söylediler:) “Size verilenin bir denginin başkasına da verildiğine veya Allah katında size karşı delil getireceklerine de inanmayın!” Sen de de ki: “Lütuf Allah’ın elindedir. Onu, tercih ettiği kişiye verir. Allah, imkânları geniş olan ve daima bilendir.”  74. O, ikramını tercih ettiği kişilere tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.
     ———————————————————————————————————————————————-
     Ehlikitabın durumu;
    75. Ehlikitaptan öyleleri var ki yığınla altını emanet etsen aldığı gibi geri verir. Öyleleri de var ki bir dinarı emanet etsen, tepesine dikilip durmadığın sürece geri vermez. Bunun sebebi, “Bizim, ümmilere1 karşı bir sorumluluğumuz yoktur.” demeleridir. Onlar Allah’a karşı, bile bile yalan söylerler. 76. Hayır! Kim üstlendiği sorumluluğu yerine getirir, yanlış yapmaktan da sakınırsa bilsin ki, Allah müttakileri (kendini yanlışlardan koruyanları) sever.

    (1) Yahudiler de Hristiyanlar da kendilerini çok yüce görür kendilerinden olmayanlara değer vermezler. 
    ———————————————————————————————————————————————
    Allah’a verdikleri sözden sonra yanlış yapanların durumu;
    77. Allah’a verdikleri sözü ve ettikleri yemini, geçici bir çıkarla değiştirenlerin ahirette ellerine geçecek bir şey olmaz. Kıyamet (mezardan kalkış) günü Allah, onlarla konuşmaz, yüzlerine bakmaz ve onları aklamaz. Onların hak ettiği acı veren bir azaptır.  
      ——————————————————————————————————————————————–
   Nebinin insanlara diyecekleri;
    79. Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve nebilik verdiği bir beşerin kalkıp da insanlara, “Allah’tan önce bana kul olun!” demesi olacak şey değildir. Onun diyeceği şudur: “Kitabı öğreterek ve üzerinde sürekli çalışarak kendinizi Rabbinizin yoluna adayan kişiler olun.” 80. Melekleri ve nebileri rabler edinmenizi de isteyemez. Siz Allah’a teslim olduktan sonra kâfir olmanızı mı isteyecek?
      ——————————————————————————————————————————————–
     Allah’ın nebilerden kesin söz alması;       
81. Allah, nebilerden kesin söz aldığında1 şöyle dedi
: “Size kitap ve hikmet veririm de daha sonra yanınızda olanı tasdik eden bir resul (bir kitap)2 gelirse kesinlikle ona inanacaksınız ve destek olacaksınız. Bunu kabul ettiniz mi? Bu ısrı3’ı (ağır yükü) yüklendiniz mi?”. Onlar: “Kabul ettik!” dediler. Allah: “Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim4.” dedi. 82. Artık bundan sonra kim sözünden dönerse işte onlar yoldan çıkmış olurlar. 83. Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde kim varsa, gönüllü veya zorunlu olarak onun dinine (fıtrata) teslim4 olmuştur. Onun huzuruna çıkarılacaklardır.                                           

    Açıklamalar 1: (1) Allah’ın, nebilerden gelecek nebiye inanma (ısr) sözü alması (3/81); nebilere indirdiği kitaplar ile ümmetlerden söz almasıdır. Alınan söz (3/81) gereği tüm ümmetler Kur’an’a iman etmekle yükümlüdürler. “Senden, Nuh’dan, İbrahim’den, Musa’dan, Meryem oğlu İsa’dan… Her bir nebiden çok sağlam bir söz aldık. Bunu, sözlerini tutanların dürüstlüklerini sorgulamak için yaptık” (33/7-8). Ehlikitabın iman esaslarından biri, gelecek nebiye inanmaktır. Hz. Muhammed’e ve Kur’an’a inanmaları gerekirken, inanmayıp kafir olmaları, onları kitabı olmayan müşriklerden kötü konuma sokar. (2) Allah Teâlâ bu ayette nebilere, resule inanma ve ayrıca ona destek olma emri vermiştir. Resul, “birine gönderilen söz” anlamına geldiği gibi o sözü iletmek için gönderilen elçi anlamına da gelir. Allah’ın elçilerinin görevi, onun sözlerini insanlara ulaştırmaktır. Bu sebeple Kur’an’da geçen Allah’ın resulü sözleri ile asıl vurgulanan şey onların tebliğ ettikleri ayetlerdir.  
    (3) Isr, gelecek nebiye inanma görevidir. Nebimizle birlikte ısr yükü kalkmıştır. Tevrat’taki ifade şöyledir: “Onlara kardeşleri (İsmailoğulları) arasından senin gibi bir peygamber çıkaracağım. Sözlerimi onun ağzından işiteceksiniz. Kendisine buyurduklarımın tümünü onlara bildirecek. Adımla konuşan bu peygamberin ilettiği sözleri dinlemeyeni ben cezalandıracağım”.  
    “Isr” yüküyle ilgili İncil’den alınan aşağıdaki metni “O” yerine “Muhammed” kelimesini koyarak okuyunuz:  “Şimdiyse beni gönderenin yanına gidiyorum. …Gitmezsem, Yardımcı size gelmez. O gelince dünyanın günah, doğruluk ve gelecek yargı konusundaki suçluluğunu dünyaya gösterecektir. Artık beni görmeyeceksiniz. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız işittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. O beni yüceltecek” (İncil). 7/157 ayeti ile ısr yükü kalkmıştır.
   (4) Verdikleri bu söz gereğince bugün bütün ümmetler Kur’an’a iman etmekle yükümlüdür. Çünkü Kur’an, önceki kitapları,  onların Allah’ın kitabı olduklarını onaylar. Bizim görevimiz ise tasdik yönünü öne çıkararak, insanları Kur’an’a çağırmaktır.
     ———————————————————————————————————————————————-
    İman esasları;
    84. Sen şöyle de: “Biz Allah’a inanıp güvendik; bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve torunlarına indirilene, Musa’ya ve İsa’ya verilmiş olana; nebilere Rableri tarafından verilenlerin hepsine inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırmayız1. Biz ona teslim olmuş kimseleriz (2)” 85. Kim İslam’dan (Allah’ın indirdiği kitaplardaki tek dinden) başka bir din arayışına girerse asla kabul edilmez. O, ahirette kaybedenlerden olur.
    Açıklamalar 1: (1) Görüldüğü gibi bütün nebilere kitap verilmiştir. (2) Allah’a teslim olmak, onun kitabına uymakla olur. O kitaplar, küçük değişiklikler dışında aynı içeriğe sahiptir.

    ———————————————————————————————————————————————–
    Olup bitenden sonra tövbe edip kendini düzeltenlerin durumu;           
86.
Resulün, hak olduğuna şahit olmuş, her şeyi açıkça ortaya koyan belgeler kendilerine gelmiş ve onlara inanıp güvenmiş sonra da kâfir olmuş bir topluluğu Allah nasıl yoluna kabul eder? Allah, bu yanlışın içinde olan topluluğu yoluna kabul etmez. 87. Onların cezası, Allah, melekler ve bütün insanlar tarafından lanetlenmektir. 88. Sürekli lanet içinde kalacaklardır. Azapları ne hafifletilecek ne de kendilerine süre verilecektir. 89. Olup bitenden sonra tövbe edip kendini düzeltenler başka1. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır. 90. İnanıp güvendikten sonra kâfir olan ve kâfirlikte ileri gidenlerin (ölüm gelince yapacakları) tövbeleri (dönüşleri)2 kabul edilmeyecektir. Yoldan çıkanlar işte onlardır. 91. (İnandıktan sonra) kâfir olan ve kâfir olarak ölenlerden herhangi biri, fidye olarak yeryüzünü dolduracak kadar altın verse bile kabul edilmez. Onların hakkı acı veren bir azaptır. Kendilerine yardım edecek kimseleri de olmayacaktır.

    Açıklamalar 1: Tevbe (3/89): Tevbe, dönüş yapmaktır. Tevbe kulun; Allah’a karşı yaptığı yanlışlardan ve işlediği günahlardan dolayı pişman olması, Allah’a yönelmesi, bir daha yapmamak üzere onları terk etmesi, O’nun emirlerine uyup yasaklarından kaçınması, iyi işler yapması ve Allah’tan bağışlanma dilemesidir. Tövbeyi son nefese kadar bırakmamak gerekir.  Allah ölüm anında tövbelerin kabul olmayacağını söylüyor. O halde günah işleyince pişmanlık duyup hemen tevbe etmeli.     
    Tevbenin unsurları: Yaptığına pişman olmak, Günah işlemekten tamamen vazgeçmek ve bir daha o günaha dönmemek için kesin karar vermek. Kulun, Allah’a yönelip af dilemek kapısı ölene kadar açıktır.  A. Bayındır
    İlgili ayetler: Onlar, yüz kızartıcı bir suç işler veya kendilerini kötü duruma düşürürlerse Allah’ı hatırlar ve günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de yaptıkları yanlışta, bile bile direnmezler.3/135   
     Allah’ın kabul sözü verdiği tövbe (günahtan dönüş yapma), kendini tutamayarak kötülük işleyen sonra vakit geçirmeden dönüş yapanların tövbesidir. Allah, işte bu kişilerin tövbelerini kabul eder. Allah bilir, doğru kararlar verir.4/17,  Kötülükleri işlemeye devam eden, ölüm gelip çatınca da “Ben şimdi tövbe ettim (günahımdan dönüş yaptım)” diyenler ile kâfir olarak ölenlerin tövbesi, Allah’ın kabul edeceği tövbe değildir. Onlar için acıklı bir azap hazırlamışızdır 4/18, Kim bir kötülük işler veya kendini yanlışa sürükler de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ın bağışlamasının bol, ikramının çok olduğunu görecektir. 4/110,  Allah, kendisine ortak (şirk) koşulmasını bağışlamaz. Bunun altındaki günahları, gerekeni yapan kişi için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa yanlış yola girip kaybolup gitmiş olur. 4/116,
“Onlar, Allah ile beraber başka bir ilahı yardıma çağırmazlar. Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir canı haklı bir sebep olması dışında öldürmezler; zina da etmezler. Kim bunları yaparsa işlediği suçun cezasını bulur. Kıyamet günü azabı ikiye katlanır. O azabın içinde alçaltılmış olarak sürekli kalır. Ama kim tövbe eder, inanıp güvenir ve iyi işler yaparsa, Allah işte onların kötülüklerini iyiliğe çevirir. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır. Çünkü kim tövbe eder ve iyi işler yaparsa Allah’a, gerçek anlamda dönüş yapmış olur”. 25/68-71. “Ey kendi aleyhinde aşırılıklar yapan kullarım! Allah’ın iyilik ve ikramından ümidinizi kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. O, daima bağışlayan, iyilik ve ikramı bol olandır. 39/53,
Her şeyi güzel yapan Rabbin’e o zaman yönel ve bağışlanma dile! O, tövbeleri kabul eder.110/3.
  Nebimiz buyuruyor “Allah kulunun tövbesini, can boğaza gelinceye kadar kabul eder”.   
Açıklamalar 2:  Dinden dönmenin cezası (3/87):
Kur’ân, insanlara din konusunda hürriyet vermiştir. “Dinde zorlama olamaz” 2/256. Allah’ın Elçileri, insanlara dini tebliğ faaliyetinde bulunurlar. Uyarır, müjdeler ve hatırlatırlar ama baskı yapamazlar. Allah elçisine: “Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin, fakat gayret göstereni Allah hidayete erdirir” 28/56 buyurmaktadır. Yüce Allah kendisi ile ilgili, kulların haddi aşıp hakarette bulunmalarına rağmen onlara yaşama hakkı vermekte, hesabı ahirete bırakmaktadır.
Kur’ân’da, insanların inandıktan sonra tekrar tekrar küfre düşebilecekleri bildirilmekte, doğruları göstererek ve güzel sözlerle onların yeniden Allah’ın yoluna davet edilmesi emredilmektedir. İlk dinden dönen iblistir. İnsan dünyayı istiyorsa cezasını kendisi çekecektir. Sabredilmesi gerektiği ve nihayetinde “sizin dininiz size benim dinim bana” denilmesi istenmektedir. 
    Kur’ân’ın hedeflediği erdemli bir toplumun oluşabilmesi için, inanç hürriyetinin olması, inanmayanların açıkça bu düşüncelerini dillendirebilmeleri gerekir. İnanç hürriyetinin olmadığı bir toplumda, insanların inandıklarını beyan etmelerinin anlamı ve değeri olmayacağı gibi münafıkların çoğaldığı bir toplum meydana gelecektir. Sonuç olarak, Kur’ân’ın öngördüğü iman, baskı ile değil, tefekkür, tezekkür ve tam bir tatmin duygusu sonucu oluşan imandır.  Tevrat ve İncil’e göre dinden dönenlerin öldürülmesi gerekir. Kur’an’a göre dinden dönüp kâfir olana, insanların bu dünyada uygulayacağı bir ceza yoktur. Onun cezası, Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lanetidir. Tevbe eden lanetten kurtulur. Zamanı geçirilen tevbenin etkili olmayacağına dair şu ayet önemlidir:  A. Bayındır                                                                                                                            
     ——————————————————————————————————————————————–
    Sevdiğiniz şeylerden hayra harcamak;
    92. Sevdiğiniz şeylerden hayra harcamadıkça erdemli olamazsınız. Ne tür bir harcama yaptığınızı Allah bilir. 95. De ki: “Allah doğruyu söyledi. Öyleyse siz İbrahim’in, dini dosdoğru yaşama biçimine uyun. O, müşriklerden (Allah’ı ikinci sıraya koyanlardan) olmadı.”

     ———————————————————————————————————————————————–
     İnsanlık için doğru yönü göstersin diye kurulan ilk Beyt;
    96. İnsanlık için bereket kaynağı olsun1 ve bütün bir alem için doğru yönü (kıbleyi) göstersin diye kurulan ilk Beyt, elbette Bekke’de olandır. 97. Orada Makam-ı İbrahim’in apaçık göstergeleri3 vardır. Oraya giren kişi, güvende olur. Bir yolunu bulanların, o Beyt’te hac yapması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim bunu görmezlikten gelirse bilsin ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur.
       Açıklamalar 1:
(1). “İnsanlar için kurulan ilk Beyt Bekke’dedir (3/96): Arap dilinde beyt, gece kalınabilecek yerdir. Bekke, ekin bitmeyen bir vadidir. Tevrat’ta oraya Bekke Vadisi denir. Kâbe’ye de beyt denir. Mekke, Allah tarafından güvenli hale getirilmiş ve dünyanın her yerinden her türlü ürünün insanlara ulaştırılabileceği özellikte kılınmıştır. İbrahim a.s, oğlu İsmail ile birlikte Kâbe’yi, eski temelleri üzerine yeniden bina ettikten sonra Allah ona, hac ve umre ibadetlerinin yapıldığı Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’den oluşan yerleri göstermiş ve o yerlere Makam-ı İbrahim (3/97) adını vermiştir.  

     Kâbe ve çevresi; önemli bir ticaret merkezidir. Hac, can ve mal güvenliğinin en iyi sağlandığı haram aylarında yapılır.   Mekke’ye Bekke denmesi, birbirini ezecek şekilde oluşan kalabalıktan dolayıdır. İbadet için kurulan ilk evin (Hz. Adem ile) birlikte var olması, en yakın ihtimaldir. Hz. İbrahim, Kabe’nin var olan temellerini yükselten ikinci inşa edicisidir. Kabe, günümüze kadar birçok kere yıkılmış ve tamir edilmiştir. (2). İlan, bilinen hac ibadetinin tekrar başladığının duyurulmasıdır.
    Adem a.s.’dan beri hac ibadeti yapılan bu yerler, Nuh tufanında kaybolmuştu. İbrahim ve İsmail a.s, Kabe’nin yerini tespit edip eski temelleri üzerinde yükselttikten sonra, Allah onlara hac ibadetinin yapılacağı diğer yerleri de gösterdi. Sonra da haccı ilan etmesini emretti. (3). Hac ibadetinde ilk görev, Arafat ve Müzdelife vakfeleridir. (4). Tavaf, bir şeyin çevresinde yürüme anlamındadır. Art arda  gidilen yerler, üç veya dört gün gidilecek olan Mina’da şeytan taşlama yerleri, Kabe, Safa ve Merve’dir.
    (3) Makam-ı İbrahim, Kâbe’nin yanında korunan 50 cm. uzunluğundaki taş değildir. Makam, durulacak yer veya yerler demektir. Onlar, yukarıda sayılan yerlerdir. Hac ibadeti oralarda yapılır. Nuh tufanında Kabe yıkılmış, hac ibadetinin yapıldığı yerler unutulmuştu. Hz. İbrahim Kâbe’yi yeniden yapınca: “Bize hac ibadetini yapacağımız yerleri göster” diye dua etmiş Allah da göstermişti. Tufandan sonraki ilk haccı Hz. İbrahim yaptığı için Makam-ı İbrahim, onun hac ibadeti için durduğu yerlerdir.  

    Allah buyuruyor ki: “İbrahim ile İsmail, Kâbe’nin temellerini yükselttikleri sırada şöyle yalvardılar “Rabbimiz, bu işimizi kabul et, daima dinleyen ve bilen sensin!” 2/127, “Bir gün İbrahim için Beyt’in yerini hazırlamış, “Bana bir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, kıyam, rüku ve secde edenler için Beytimi temiz tut” demiştik.”(Hacc 22/26)               
       —————————————————————————————————————————————————
     “Allah’ın ipine (Kur’an’a) hep beraber sıkı sarılın;”
    100. Ey inanıp güvenenler! Kendilerine kitap verilenlerin bir kesimine gönüllü olarak boyun eğerseniz, inanıp güvendikten sonra sizi ayetleri görmez hale getirirler (kâfir yaparlar). 101. Size Allah’ın ayetleri bağlantıları ile birlikte okunurken ve Allah’ın gönderdiği resulü (onun elçi olarak getirdikleri) içinizdeyken nasıl olur da ayetleri görmezlikte direnirsiniz? Kim Allah’a (onun kitabına) sıkı sarılırsa kesin olarak doğru yola kabul edilir. 102. Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı yanlış yapmaktan nasıl sakınmak gerekiyorsa öyle sakının. Son nefesinize kadar Allah’a teslim olmaya devam edin!” 103. Allah’ın ipine (Kur’ân’a)1 hep beraber sıkı sarılın, bölünüp parçalanmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini aklınızdan çıkarmayın. Bir zamanlar düşmandınız; Allah, kalplerinizi birbirine ısındırdı da onun nimeti sayesinde kardeşler oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarındaydınız, sizi oradan o kurtardı. Allah, ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.

    104. İçinizde hayra çağıran; iyi şeylerin yapılmasını isteyen ve kötü şeylerden sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte böyle topluluklar, umduklarına kavuşacak olanlardır. 105. Kendilerine açık belgeler geldikten sonra ihtilafa düşerek bölünüp parçalananlar gibi olmayın. Büyük bir azabı hak edenler onlardır. 106. Bazı yüzlerin ak olacağı, bazı yüzlerin de kararacağı günde, yüzleri kararanlara şöyle denir: “Siz inandıktan sonra kâfir oldunuz, değil mi? Kâfir olmanıza karşılık, tadın şu azabı!” 107. Yüzleri ak olanlar ise Allah’ın ikramı içinde olurlar ve orada ölümsüz olarak kalırlar.      
    Açıklamalar 1: (1) Bu ayetteki “Hablullah (Allah’ın ipi)” ifadesine Kur’an anlamı vermemizin sebebi şu ayetlerdir:

    “Sen, sana vahyedilene (Kur’an’a) sımsıkı sarıl. Çünkü sen doğru yoldasın. O, hem senin için hem de halkın için doğru bilgidir. Ondan sorguya çekileceksiniz.” 43/43. Nebimiz de “Kur’an Allah’ın sağlam ipidir” demiştir.  
    Açıklamalar 2: Kur’an’a (Allah’ın ipine) sıkı sarılmak (3/103): “Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Çünkü sen doğru yoldasın. Kur’an, hem senin için, hem de halkın için doğru bilgidir. Yakında bu konuda sorguya çekileceksiniz” Zuhruf 43/43-44. Nebimiz de şöyle demiştir: “Kur’an Allah’ın sağlam ipidir.” Tefrikanın, düşmanlığın, öfkenin, kinin, hasedin çukurunda kalmış olan insanlara Allah bu çukurdan çıkabilmeleri için iki büyük ip uzatmış: Akıl ve Kur’an. Allah, o iplerle oradan çıkmalarını istiyor. Onun için ipime sıkı sarılın ki bir daha geri düşmemek üzere o çukurdan çıkabilesiniz, diyor.  
    Sünnete sarılın” deniyor. Peygamber sünnete değil, Kur’an’a sarıldı. Bizde Kur’an’a sarılacağız, ilmihale değil. Bir şeye sarılmak adale ile olur. Kur’an’a sarılacağımız organımız ise; aklımız, vicdanımız, irademiz ve idrakimizdir. Kur’an’a sarılırken bilgimiz miktarınca sarılacağız. Bir şeye sarılırken Adalen ne kadar güçlü ise o kadar güçlü sarılırsınız.   Kur’an’a sarılırken harcayacağımız güç de bilgimizdir. Ne kadar biliyorsak o kadar sarılacağız. Sarılacağımız şey hayatın formüllerinin olduğu kelamdır. Kelam; etkili ve şiddetli söz, muhatabında ameliyat bıçağının bıraktığı gibi iz bırakan söz demektir. Siz, Kur’an’a sarılacaksınız ve onun inşasına teslim olacaksınız. Kur’an’a soruyorum; “Allah’ım, düştüğüm bu çukurdan nasıl çıkacağım? Önümdeki şu engeli nasıl aşacağım? Her sıkıntımda ona soracağım. İşte Kur’an’a sarılmak bu. M. İslamoğlu 
    ————————————————————————————————————————————————

    Müminlerin nitelikleri;
    110. Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en iyi topluluksunuz1.  Allah’a inanıp güvenerek iyi şeylerin yapılmasını ister ve kötü şeylerden sakındırırsınız. Ehlikitap (kitaplarında uzman olanlar) da inanıp güvense kendileri için iyi olur. İçlerinde inanıp güvenenler var ama çoğu yoldan çıkmıştır. 111. (Yoldan çıkanlar) canınızı sıkmak dışında, size bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar gerisin geri dönüp kaçarlar. Sonra yardım da görmezler.

    112. Allah’ın himayesi veya insanların himayesi altında olmaları dışında, bulundukları her yerde üzerlerine alçaklık çöker. Allah’ın gazabına uğrarlar. Üzerlerine çaresizlik de çöker. Çünkü Allah’ın ayetlerini görmezlikte direnir ve nebileri bir gerçeğe dayanmadan, değersizleştirmeye çalışırlar. Bu ceza, yaptıkları isyana ve aşırı davranışlarına karşılıktır.
    113. Hepsi bir değildir; ehlikitap içinde dosdoğru bir topluluk da vardır. Onlar gecenin bölümlerinde namaz kılarak onun ayetlerini bağlantılarıyla birlikte okurlar. 114. Allah’a ve ahiret gününe inanıp güvenir, iyi şeylerin yapılmasını ister ve kötü şeylerden sakındırırlar. Hayırlı işlerde de yarışırlar. İşte bunlar iyi olanlardandır. 115. Bunların yaptığı hiçbir iyilik göz ardı edilmez. Allah, müttakileri bilir.
    (1)Yarattıklarımız içinde, gerçek olanla doğruyu gösteren ve onunla adaleti sağlayan bir toplum daima vardır. 7/181

     ———————————————————————————————————————————————-     
    Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin;
118.
Ey Allah’a inanıp güvenenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin; onlar, aklınızı çelmek için yapmadıklarını bırakmazlar. Sıkıntıya düşmenizi çok isterler. Nefretleri konuşmalarından belli olur. İçlerinde sakladıkları daha da büyüktür. Aklınızı kullanırsanız, onların özelliklerini sizin için açıkça ortaya koyduğumuzu görürsünüz.

    119. Bakın, siz öyle kimselersiniz ki tutar onları seversiniz ama onlar sizi sevmezler. Siz bütün kitaplara inanırsınız ama onlar sizinle karşılaşınca “İnandık!” der, kendi başlarına kalınca öfkelerinden tırnaklarını yerler. Onlara de ki: “Öfkenizle ölün!” İçlerinde ne olduğunu Allah bilir. 120. Size bir iyilik dokunsa bu, onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse ona da sevinirler. Sabırlı olur ve yanlışlardan sakınırsanız oyunlarının size bir zararı olmaz. Allah, yaptıkları her şeyi çepeçevre kuşatır.
     ———————————————————————————————————————————————-
    Bedir ve Uhud savaşları;             
    121. Bir sabah evinden çıkmış, (Uhud’da) müminleri savaşacakları yerlere yerleştiriyordun. Allah daima dinleyen ve bilendir.      122. Sizden iki bölük dağılmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların en yakınıdır. Bu sebeple müminler yalnız Allah’a dayanmalıdırlar. 123. Bedir’de çok zayıf durumdaydınız, Allah size yardım etti. Öyleyse Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ki görevinizi yerine getirebilesiniz.
    124. O gün müminlere şöyle diyordun: “İndirdiği üç bin melekle Rabbinizin imdadınıza yetişmesi size yetmez mi?” 125. Yeter elbette. Eğer sabreder (duruşunuzu bozmaz, korunma tedbirlerinizi alırsanız), onlar da böyle ani bir baskınla üzerinize gelirlerse Rabbiniz, yanınızdan ayrılmayan beş bin melekle imdadınıza yetişir. 126. Allah bu desteği, sadece bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye verir. Zafer yalnızca, üstün olan ve bütün kararları doğru olan Allah katındandır.

    127. (Allah’ın verdiği bu destek) Kâfirlerin (ayetleri görmezlikte direnenlerin) bir bölüğünü ayırıp atmak veya onlara boyun eğdirmek içindir ki hayalleri boşa çıksın da alt üst olsunlar. 128. O iki bölükle ilgili olarak1 senin yapacağın bir şey yoktur. Allah onların tövbelerini (dönüşlerini) kabul edebilir, yanlışlar içinde olmalarından dolayı azap da edebilir2.
     Açıklamalar 1: (1) Uhud’da dağılmak üzere olan iki topluluk. (2) Allah Teâlâ elçilerine sadece, sözlerini insanlara ulaştırma (tebliğ), açık açık anlatma (beyân), müjdeleme ve uyarma görevi vermiştir. Hiçbir elçinin koruma görevi yoktur.
      ——————————————————————————————————————————————–
    Allah’ın nitelikleri;
     129. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. O, bağışlanmayı hak edeni bağışlar, azabı hak edene de azap eder. Allah, çok bağışlayan ve ikramı bol olandır.

    ———————————————————————————————————————————————
    Faiz yemeyin, cenneti kazanmak için yarışın”;
    130. Ey Allah’a inanıp güvenenler! Değişmez özelliği kat kat katlanıp artma olan faizi yemeyin1; Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ki umduğunuza kavuşasınız.131. Kâfirler (ayetleri görmezlikte direnenler) için hazırlanmış olan o ateşten kendinizi koruyun.

    132. Allah’a ve resulüne (elçisinin getirdiğine) gönüllü olarak boyun eğin ki iyilik göresiniz. 133. Rabbiniz tarafından bağışlanmak2 ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmak3 için yarışın. Orası, müttakiler (yanlışlardan sakınanlar) için hazırlanmıştır.
    Açıklamalar 1: (1) Faiz : Kat kat katlanarak artma, faizin değişmez özelliğidir. Mesela %5 faizle alınan borç zamanında ödenmezse onun faizi katlanarak artar ve zamanla anaparayı geçer.                                     

    (3) Allah’ın “yarışın” emri (3/133): Allah Teâlâ’nın bu ayetteki 130. ayette “Ey iman edenler!” diye başlayıp, buraya kadar müminlerden istediği şeylerin dördüncüsü ve sonuncusudur. Birinci talep müminlerin faiz yememesidir. İkinci talep özellikle faizden sakınarak cehennem ateşinden korunmalarıdır, Çünkü yasak geldikten sonra faiz yemeye devam ederlerse cehenneme giderler (2/275). Üçüncü talep Allah’ın merhametini, iyiliğini ve ikramını elde etmeleri için Allah’a ve resulüne itaat etmeleridir. Dördüncü talep ise her türlü iyi işleri yapmaya acele etmeleri, hatta bu konuda birbirleriyle yarışmalarıdır. Çünkü ödül çok büyüktür: İlahi himaye ve genişliği gökler ve yer kadar olan cennet. Allah Teâlâ bu himayenin kendisine yaklaştırma şeklinde olduğunu ve burada genişliğini bildirdiği cennetin başka özelliklerini, Vakıa suresinde tam 16 ayette açıklamaktadır.     Bu ödül ahiretteki en büyük ödüldür ve dünyada iken ayetteki yarışma emrine uyan ve yarışı kazananlara verilecektir. Dünyada, insanlar arasında maddi ve manevi nimetler bakımından derece farkları vardır. Ahirette derece farkları daha büyük olacaktır. En büyük derece de işte bu ayetle  bildirilen ilahi himaye ve genişliği gökler ve yer kadar büyük olan cennettir.            
    Ayetler:Rabbiniz tarafından bağışlanmayı ve genişliği göklerle yerin arası kadar olan Cennet’i elde etmek için yarışın. Orası Allah’a ve elçilerine inanıp güvenenler için hazırlandı. Allah’ın ikramı budur; onu, yapması gerekeni yapana verecektir”57/21.   
     ————————————————————————————————————————————————
    Müttakilerin nitelikleri;
     134. Müttakiler, bollukta ve darlıkta hayra harcayan, öfkesine hâkim olan ve insanları affedenlerdir. Allah, güzel davrananları sever. 135. Onlar, yüz kızartıcı bir suç işler veya kendilerini kötü duruma düşürürlerse Allah’ı hatırlar ve günahlarının bağışlanmasını isterler. Günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de yaptıkları yanlışta, bile bile direnmezler. 136. Onların alacakları karşılık, Rablerinin bağışlaması ve ölümsüz olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan bahçelerdir. Böyle yapanların ödülü ne güzeldir!

    137. Sizden önce de nice topluluklara Allah’ın sünneti (yasası) uygulandı. Yeryüzünü dolaşın da yalana sarılanların sonu nasıl olmuş bir görün! 138. Bu, tüm insanlar için gerçeklerin ortaya konmasıdır. Müttakiler için de bir rehber ve bir öğüttür.
     ———————————————————————————————————————————————-  
    Muhammed, ölse veya öldürülse gerisin geri mi döneceksiniz?”
139.
Gevşemeyin ve üzülmeyin! Eğer inanıp güveniyorsanız üstün olanlar sizlersiniz. 140. Siz (Uhud’da) bir yara aldıysanız, karşınızdaki topluluk da (Bedir’de) öyle bir yara almıştı. Böyle günleri, insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah’ın inanıp güvenenleri bilmesi1 ve içinizden kimilerini şahit tutması içindir2. Allah yanlış yapanları sevmez. 141. Bunun bir sebebi de Allah’ın inanıp güvenenleri rahatlatıp kâfirleri darlığa düşürmek istemesidir. 142. Yoksa siz, Allah içinizden cihad3 edenleri (elinden geleni yapanları) bilmeden, sabredenleri de bilmeden cennete gireceğinizi mi hesap etmiştiniz? 143. Ölümle burun buruna gelinceye kadar, ölmek istiyordunuz. Ama ölümü görünce donup kaldınız! 144. Muhammed sadece bir elçi­dir. Ondan önce de elçiler geldi geçti. O, ölse veya öldürülse gerisin geri mi döneceksiniz? Gerisin geri dönen Allah’a bir zarar veremez. Allah görevini yerine getirenleri  ödüllendirecektir. 145. Hiç kimse Allah’ın onayı olmadan, yazılı eceli gelmeden ölmez. Kim dünyalık isterse ona ondan veririz. Kim ahiretlik isterse ona da ondan veririz. Biz, görevini yerine getirenleri ödüllendireceğiz.               
     Açıklamalar 1: (1)Allah’a inanıp güvenmek (3/140):  
İnanmak, güvenmektir. Allah’ı var ve bir kabul etmeyen yoktur ama çoğu insan, menfaatleriyle çatışan konularda onu ikinci sıraya koyar ve imtihanı kaybeder. Allah’ın emirlerine uymada gösterilen güvensizlik, imansızlığın delilidir. (2) Şahitler (3/140), savaşta imtihanı kazanan ile kaybedeni gören, döndüğü zaman bunu diğer insanlara anlatarak Allah’a güven için onları uyaran kişilerdir. “Seni insanlara elçi gönderdik, şahit olarak Allah yeter. 4/79.  

    (3) Cihad (3/142); düşmanın, şeytanın veya arzuların baskısına karşı Allah’ın emrine uymak için verilen her türlü mücadeledir. Allah yolunda savaş, cihadın çok önemli bir parçasıdır. En zor cihad insanın kendi isteklerine karşı yaptığı mücadeledir. Cihadı, Allah’ın emir ve yasaklarını ilk sıraya alarak yürütenler kazanırlar. Cihat ile sabır birbiriyle yakından ilgilidir. Cihat; takva denen ihlâsı, samimiyeti ve bilinci ister, Allah’ın yolunun bilinmesini şart koşar. Çünkü bilinçli olmayan, Allah’ın yolunun ne olduğunu bilmeyen, Allah yolunda cihat yapamaz. Müslümanların yalnızca Allah adına yapılan savaşlarda mücadeleye katılabileceği, kendi menfaatleri için savaşamayacakları konusunda ortak bir kanaat vardır.  
    Fitne bitene kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.2/193
    Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve atlı birlikler hazırlayın ki Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve  Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir. 8/60,
Gerçek şu ki, iman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler ile hicret edenleri barındıranlar ve yardım edenler, işte birbirlerinin velisi olanlar bunlardır. Enfal: 8/72,afif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin (savaşın)”.  9/41       
     ————————————————————————————————————————————————-
    Allah sabredenleri sever”;
    146. Nice nebi var ki kendilerini Rablerine adamış çok sayıda kişi, onunla birlikte savaşmıştır. Onlar, Allah yolunda başlarına gelenden ötürü gevşememişler, zayıflık göstermemişler ve yılmamışlardır. Allah sabredenleri sever.
    147. Onların söyledikleri sadece şu olmuştu: “Rabbimiz, günahlarımızı ve davranışlarımızdaki aşırılıkları bağışla! Ayaklarımızı sabit kıl! Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!” 148. Allah onlara dünyadaki ödüllerini ve Ahiretteki ödülün daha güzelini verdi. Allah güzel davrananları sever.         

     ———————————————————————————————————————————————–
    Kafirlere gönüllü olarak boyun eğmeyin;   
    149. Ey inanıp güvenenler! Kâfirlere gönüllü olarak boyun eğerseniz, sizi gerisin geri çevirirler de kaybeden kişilere dönüşürsünüz. 150. Yapmayın! Sizin en yakınınız Allah’tır. O, yardım edenlerin en iyisidir. 151. Hakkında hiçbir delil indirmediğimiz bir şeyi bize şirk koşmaları sebebiyle kâfir olan herkesin kalbine korku salacağız. Varıp kalacakları yer o ateştir. Bu yanlışı yapanların yerleşecekleri yer ne kötüdür!
    152. Bakın! Allah size verdiği sözü tuttu; onun izniyle kâfirleri kırıp geçiriyordunuz. Elde etmek istediğinizi (ganimeti) göstermesinden sonra gevşediniz, ne yapacağınız konusunda anlaşmazlığa düştünüz ve emrime karşı geldiniz (düşmanı takip etmediniz)1. Kiminiz hemen eline geçecek olanı (ganimeti) istiyor2, kiminiz de sonrasını (düşmanı tam etkisiz hale getirmeyi) istiyordu. Sonra (Allah) sizi, yıpratıcı bir imtihandan geçirmek için onlar karşısında galipken mağlup hale getirdi. Ama yine de sizi affetti. Allah inanıp güvenenlere lütufkârdır.
    153. Kimseye bakmadan dağa tırmandığınız sırada Elçimiz arkanızdan size sesleniyordu3. Allah, size gam üstüne gam vererek iyilikte bulundu ki elinizden kaçana da başınıza gelene de üzülmeyesiniz4. Allah yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.           154. O gamdan sonra size bir güven duygusu ve sizden bir kesimi rahatlatan tatlı bir uyku verdi. Bir kesim de kendi derdine düşmüştü. Allah hakkında gerçek dışı kuruntulara, cahiliye5 kuruntularına kapılarak “Bu işten elimize ne geçti ki?” diyorlardı. De ki: “Bu iş, bütünüyle Allah içindir.” Sana açamadıklarını içlerinde gizliyor, “Bu iş lehimize olsaydı burada öldürülmezdik!” diyorlardı. De ki: “Evlerinizde bile olsaydınız, öldürülecekleri yazılmış olanlar, düşecekleri yere kadar gelirlerdi.” Bunlar, Allah’ın içinizde olanı denemesi ve kalplerinizdeki kirleri iyice gidermesi içindir. Allah içinizde ne olduğunu bilir.”  
    155. O gamdan sonra size bir güven duygusu ve sizden bir kesimi rahatlatan tatlı bir uyku verdi. Bir kesim de kendi derdine düşmüştü. Allah hakkında gerçek dışı kuruntulara, cahiliye6 kuruntularına kapılarak “Bu işten elimize ne geçti ki?” diyorlardı. De ki: “Bu iş, bütünüyle Allah içindir.” Sana açamadıklarını içlerinde gizliyor, “Bu iş lehimize olsaydı burada öldürülmezdik!” diyorlardı. De ki: “Evlerinizde bile olsaydınız, öldürülecekleri yazılmış olanlar, düşecekleri yere kadar gelirlerdi.” Bunlar, Allah’ın içinizde olanı denemesi ve kalplerinizdeki kirleri iyice gidermesi içindir. Allah içinizde ne olduğunu bilir.”
    Açıklamalar 1: (1) (2) Bunlar münafıklardır. (3) Hz. Muhammed, savaş meydanından kaçıp dağa tırmanan müminlere ilgili ayetleri hatırlatıyor, onları savaş meydanına çağırıyordu. (4) Hz. Muhammed, savaş meydanından kaçıp dağa tırmanan müminlere ilgili ayetleri hatırlatıyor, onları savaş meydanına çağırıyordu. (5) “Cahiliye” terimi, Arapların İslâm’dan önceki dinî hayatını ifade için kullanılır. Kelime aynı zamanda kişilerin ve toplumların günah ve isyanlarını ifade eder. İlgili diğer ayetler:
    “Düşmanı tam etkisiz hale getirmeden ganimet almaya kalktınız (47/4) “Ey inanıp güvenenler! Ordu halinde kâfirlerle karşılaştığınızda sakın arkanızı dönüp kaçmayın. Savaş için bir mevzi tutma ya da bir birliğin yanında yer alma dışında kim o gün arkasını dönerse Allah’ın gazabına uğrar. Onun varacağı yer cehennem olur. Ne kötü hale gelmektir o!” 8/15-16)  
      ———————————————————————————————————————————————
    Kafirler gibi olmayın;                                                                               
    156. Ey inanıp güvenenler, kâfirler gibi olmayın! Onlar, yolculuğa çıkan veya savaşa giden kardeşleri için “Yanımızda olsalardı ne ölür ne de öldürülürlerdi.” derler. Bu, Allah’ın yüreklerinde acı oluşturması içindir. Canı veren de alan da Allah’tır. Allah yaptığınız her şeyi görür. 157. Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz Allah’ın bağışlaması1 ve iyiliği, savaşa gitmeyenlerin biriktirebileceği her şeyden daha hayırlıdır. 158. Ölseniz de öldürülseniz de sonunda Allah’ın huzuruna toplanacaksınız.
    Açıklamalar 1:  (1) Onlar şöyle derler: “Rabbimiz! Biz sana inandık ve güvendik. Günahlarımızı bağışla, o ateşin azabından bizi koru!”3/16  Allah yolunda ölüm (3/157): Savaş, ölüm korkusu ile çıkılan bir yoldur ve savaşa ölüm göze alınarak gidilir.
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ama siz fark edemezsiniz”. 2/154, 3/169
     ————————————————————————————————————————————————-
     Allah yardım ederse, sizi kimse yenemez;
159. Allah’ın ikramı sayesinde onlara nazik davrandın1. Kaba ve katı yürekli olsaydın yanından dağılıp giderlerdi. Kusurlarına bakma; onların bağışlanmalarını dile. Her konuda görüşlerini al. Bir de karar verdin mi, yalnız Allah’a dayan. Allah kendisine dayananları sever. 160. Allah yardım ederse, sizi kimse yenemez. Eğer yüzüstü bırakırsa ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler, yalnız Allah’a güvenip dayansınlar. 161. Bir nebinin ganimetten pay çalması, olacak şey değildir2. Ganimetten pay çalan, kıyamet  günü çaldığıyla birlikte huzura gelir. Sonra herkese kazandığı tam verilir. Kimseye haksızlık yapılmaz.

    162. Allah’ın rızasının peşinde olan kimse, hiç Allah’ın gazabına uğrayan kimse gibi olur mu? Gazaba uğrayanın varıp kalacağı yer cehennemdir. Ne kötü hale gelmektir o! 163. Onların Allah katındaki yerleri farklı farklıdır. Allah yapmakta oldukları şeyi daima görür.
    Açıklamalar 1: (1) Uhud savaşı sırasında nebimize yapılan yanlışlar, dayanılabilecek gibi değildi. Bir kesim savaşa çıkmadı, bir kesim de yola çıktıktan sonra geri döndü. Savaş sırasında düşmana zayiat verilmiş ve geri çekilmesi sağlanmıştı. Düşmanı tamamen etkisiz hale getirmeden ganimet alma yasağını dinlemeyen bir kesim ganimetlere saldırdı. Bu fırsatı değerlendiren düşman geri döndü ve Müslümanlar mağlup duruma düştüler. Herkes kendini kurtarmaya çalıştı. Nebimizi tek başına bırakıp dağa tırmandılar. Sonra da onun ganimet malını zimmetine geçirdiği iddiaları ortaya atıldı. Ama o, bunlara aldırmadan, çevresindekilere yumuşak davranmaya devam ederek olağanüstü bir örneklik gösterdi. (2) Ayet, nebimizin, kamu malını çalmakla itham edildiğini bildirmektedir. Önceki ayetler üzerinde düşünülürse ithamı bazı Müslümanların yaptığı ortaya çıkar. Bedir savaşı ganimetlerinden saçaklı kırmızı bir kumaşı aldığı iddiaları vardır. Bu iddialar, o sırada henüz 4 yaşında olan ve Mekke’de yaşayan İbn Abbas’a dayandırılır.
    ————————————————————————————————————————————————
    Elçinin görevleri;
    164. Allah, kendi içlerinden bir elçi çıkarmakla müminlere lütufta bulunmuştur. Bu elçi onlara Allah’ın ayetlerini bağlantılarıyla okur, onları geliştirir, onlara kitabı ve hikmeti öğretir. Halbuki onlar daha önce açık bir sapıklık içindeydiler.
    ———————————————————————————————————————————————-
    Savaş, Allah’ın inanıp güvenenleri bilmesi içindir;
    165. Karşı tarafa iki katını verdiğiniz bir musibet1 sizin başınıza geldiğinde “Bu da nereden çıktı?” dediniz, öyle mi! De ki: “O, kendinizden kaynaklandı! Allah her şeye bir ölçü koyar2.”

    166. İki ordunun karşılaştığı gün (Uhud’da) başınıza ne gelmişse Allah’ın onayıyla gelmiştir. Bu, inanıp güvenenleri bilmesi içindir. 167. Münafıklık edenleri de bilmesi içindir. Onlara: “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın!” denince “Savaşmayı bilsek, elbette size katılırız!” demişlerdi. O gün, imandan çok kâfirliğe yakın duruyor, kalplerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Onların neyi gizlediklerini en iyi bilen Allah’tır. 168. Kendileri savaşa gitmeyip oturmuşlar, giden kardeşleri için de şöyle demişlerdi: “Bizi dinleselerdi öldürülmezlerdi.” De ki:”İddianızda samimiyseniz kendi ölümünüzü engelleyin de görelim3!
    Açıklamalar 1: (1) Müslümanlar Bedir’de 70 kişiyi öldürmüş, 70 kişiyi de esir almışlardı. Uhud’da da onlardan 70 kişi şehit olmuştu.  (2) Allah’ın savaş ile ilgili olarak koyduğu ölçülere uymayan kaybeder.  İlgili ayetler::
    “Düşman topluluğunu takipte gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Üstelik sizin Allah’tan bir beklentiniz var. Onların böyle bir beklentileri de yok. Bilen ve doğru kararlar veren Allah’tır.” (4/104). 
    Uhud yenilgisinin sebebi, okçuların disiplinsizliğidir. Allah’ın savaşla ilgili koyduğu ölçülere uymayan kaybeder.     
     ————————————————————————————————————————————-
    Şehitlerin ve gazilerin nitelikleri;
    169. Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Onlar, diridirler; Rableri katında bütün ihtiyaçları karşılanır. 170. Allah’ın kendi lütfundan verdikleriyle mutludurlar. Arkalarından henüz kendilerine katılmamış olanlara da üzerlerinde bir korku olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler. 171. Allah’ın nimetini, lütfunu, bir de Allah’ın müminlere vereceği ödülü eksiltmeyeceğini müjdelemek isterler. 172. Savaşta yara aldıktan sonra Allah’ın ve elçisinin çağrısına uyanlara1, onların içinden yanlışlardan sakınarak güzel davranış gösterenlere büyük bir ödül vardır.

    173. Bunlara bazı kimseler şöyle demişlerdi: “O insanlar (geri çekilen Mekke ordusu) size karşı toplandı, korkun onlardan”. Bu söz onların güvenlerini artırdı ve şöyle dediler: “Allah bize yeter. En iyi vekil (dayanak) odur!” 174. Sonra onlara bir kötülük dokunmadan Allah’ın nimeti ve lütfu ile geri döndüler. Onlar, Allah’ın rızasının peşindeydiler. Allah büyük lütuf sahibidir. 175. O sözü söyleyen şeytan, sadece kendi yandaşlarını korkutur. İnanıp güveniyorsanız onlardan korkmayın, benden korkun.
    Açıklamalar 1:  (1) Resulullah şu ayeti okuyarak çağrıda bulunmuş olmalıdır:                                            

    “Düşman topluluğunu takipte gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Üstelik sizin Allah’tan bir beklentiniz var. Onların böyle bir beklentileri de yok. Bilen ve doğru kararlar veren Allah’tır.” (4/104)
     ————————————————————————————————————————————————
    Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır;
    179. Allah, siz müminleri bulunduğunuz halde bırakacak değildir, pis olanları temiz olanlardan ayıracaktır1. Allah, gaybını size açacak da değildir; ama (onu bildirmek için) elçilerinden tercih ettiği birini seçer2. Öyleyse siz, Allah’a ve elçilerine(kitaplarına) güvenin. Eğer onlara güvenir de yanlışlardan sakınırsanız büyük bir ödülü hak edersiniz.

    180. Allah’ın, kendi lütfuyla verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için iyi olduğunu sanmasınlar. Hayır, bu onlar için kötüdür. Cimrilik3 ettikleri şeyler kıyamet günü boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin bütün mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.
    Açıklamalar 1:  (1) İnsanlar, sadece “inanıp güvendik” dediler diye zorlu imtihanlardan geçirilmeden kendi hallerine bırakılacaklarını mı sanıyorlar? Biz kendilerinden öncekilerini de zorlu imtihanlardan geçirdik. Allah (imtihanlar sonucunda), özü sözü doğru olanları elbette bilecektir. Elbette yalancı olanları da bilecektir. 29/2-3
    (2) Nebi (3/179): Kur’an’da nebi kelimesi, Allah’tan insanlara tebliğ etmek üzere vahiy alan kişiler için kullanılır. Resul kelimesi ise nebi olsun olmasın, Allah’ın Kitabını insanlara kendi dillerinde ulaştıranlar için kullanılır. 33/40, ayette Hz. Muhammed son nebi olduğunun bildirilmesi de ondan sonra artık kimsenin Allah’tan insanlara tebliğ edilmek üzere vahiy alamayacağını gösterir. Buna rağmen kendisine vahiy geldiğini söyleyenler her zaman olacaktır. Onları dikkate almamak gerekir. Allah Teala şöyle buyurur: “Bütün gizli bilgileri (gaybı) bilen odur. O, gaybını kimseye açmaz. Uygun bulduğu bir elçi olursa başka. Onun da önüne ve arkasına gözcüler diker. (Böylece) O elçi bilsin ki Rabbi tarafından gönderilenleri, melekler ona tam olarak ulaştırmış, o da onlarda olanın hepsini almış ve her şeyi tek tek kavramıştır”.
    (3) Kıyamet, ayağa kalkma ve kalkış demektir. Kıyamet günü, insanların yeniden dirilip kabirlerinden kalktığı gündür.
    Açıklamalar 2:  Cimrilik (3/180): Eli sıkılık, pintilik, hasislik demektir. Malı, yaratılış gayesinin dışında harcamak israf, bu gaye için harcamaktan kaçınarak elde tutmak cimrilik, yaratılış gayesine uygun harcamak ise cömertliktir. Mülk Allah’ın mülküdür. Ondan yararlananlar, O’nun mülkünü birbirinden devralmaktadırlar; Allah’ın mülkünde cimrilik ne kadar yanlıştır!     
    Cimriliğin başlıca sebebi aşırı mal hırsı ve gelecekte yoksul kalma korkusudur. Cimriliğin de israfın da sonu pişmanlıktır.   
    Cimrilik, Allah’ın çok kötülediği bir haslettir. İman eden bir kimse asla cimrilik yapmaz, nefsinin cimriliğinden kendini kurtarır. Cimrilik psikolojik bir hastalıktır. Temelinde mal sevgisi vardır. Bunun, ilim ve amel ile tedavisi gerekir.
     Allah Resulü buyuruyor ki “En kötü ve alçaltıcı iki huy cimrilik ve korkaklıktır”. 
     “Ne eli sıkı ol ne de onu büsbütün aç. Yoksa hem dile düşmüş hem de açıkta bırakılmış olarak oturur kalırsın”  (17/29).  
    “Rahmanın kulları, harcadıkları zaman ne savurganlık yapar ne de cimrilik ederler… ” (25/67).
     ———————————————————————————————————————————————-
    Her canlı ölümü tadacak ve mal ve canlarınız konusunda imtihan edileceksiniz”;
    185. Her canlı ölümü tadacaktır1. Hak ettiklerinizin karşılığı size, sadece kıyamet (mezardan kalkış) günü2 tam olarak ödenir. Kim ateşten uzaklaştırılır da cennete konursa kurtulmuş olur. Bu dünya hayatı, aldatıcı bir menfaatlenmeden başka bir şey değildir.
186. Mallarınız ve canlarınız konusunda yıpratıcı bir imtihandan geçirileceğiniz kesindir. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden çok üzücü sözler işiteceğiniz de kesindir. Eğer duruşunuzu bozmaz, yanlışlardan da sakınırsanız (imtihanı kazanırsınız). Bilin ki bu, kararlılık gerektiren işlerdendir.                              
    Açıklamalar 1: İnsan, doğduğu andan itibaren ölüm sürecine girmiş olur. İnsanın ruhu bedeninden ayrılana kadar ölüm süreci devam eder. (1)“Her canlı ölümü tadacaktır.. Sizi imtihan için, şerle de hayırla da zor bir denemeden geçireceğiz.”.21/35
       (2).Kıyamet günü, yeniden dirilişle başlayıp sonsuza kadar devam eden zamandır. 

    ———————————————————————————————————————————————–

    Bu kitabı insanlara açık açık anlatacaksınız, asla gizlemeyeceksiniz;
    187. Allah, kendilerine kitap verilenlerden “Bu kitabı insanlara kesinlikle açık açık anlatacaksınız, asla gizlemeyeceksiniz!” diye söz almıştır. Verdikleri sözü göz ardı ettiler ve onu geçici bir çıkara karşılık sattılar. Satın aldıkları şey ne kötüdür1! 188. Yaptıkları işten dolayı sevinen, yapmadıkları işten dolayı övülmekten hoşlananların azaptan kurtulacaklarını sanma2. Onların hak ettiği acı veren bir azaptır.
    Açıklamalar 1: (1) “Dünya hayatının menfaati ahiret hayatının yanında çok azdır.” 9/38, (2) İndirdiğimiz açık ve yol gösterici ayetleri, insanlar için bu kitapta açıkça ortaya koymamızdan sonra örtenler var ya! Allah, işte onları lanetler. Lanet edecek olanlar da onları lanetlerler 2/159. Bu ayetler, her Müslüman’ın Kur’an’ın manasını öğrenmesini farz kılmıştır. A. Bayındır     
      ——————————————————————————————————————————————–
    Allah’ın nitelikleri;
    189. Göklerde ve yerde tüm yetkiler Allah’ındır1. Allah, her şeye bir ölçü koyar. 190. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art arda yer değiştirmesinde, aklıselim sahibi olanlar (“ulü’l-elbâb”d) için ayetler (göstergeler) vardır2.
    (1)
Allah; göklerin ve yerin hakimiyeti sadece kendisinde olan, çocuk edinmemiş olan, hakimiyette ortağı bulunmayan ve her şeyi yaratıp ölçüsünü belirlemiş olandır 25/2.Göklerin, yerin ve onlarda olan her şeyin tüm yetkisi Allah’ındır”. 5/120
    (2) Allah’ın ayetleri ikiye ayrılır: İlki yaratılmış ayetler yani kainattaki tüm varlıklardır. İkincisi indirilmiş ayetlerdir ki onlar ilahi kitaplardadır. Yaratılmış ayetler, indirilmiş ayetlerin doğruluğunun göstergesidir. Kainatı yaratan hem de onunla ilgili doğru bilgileri veren Allah’tır. İndirilmiş ve yaratılmış ayetler arasında çelişki olmaz, aksine aralarında kopmaz bir bağ vardır. 

      ———————————————————————————————————————————————-
     Müminlerin nitelikleri;   

    191. Onlar; ayakta, oturarak ve yan tarafları (kol ve bacakları) üstünde Allah’ı zikrederler. Bir de göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. Derler ki: “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın, sana içten boyun eğeriz, bizi o ateşin (cehennemin) azabından koru! 192. Rabbimiz! Sen kimi o ateşe sokarsan rezil edersin. Yanlışlar içinde kalanların yardımcıları olmaz.
    193. Rabbimiz! Bize çağrıda bulunan birini işittik; ‘Rabbinize inanıp güvenin’1 diye imana çağırıyordu, hemen inandık. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötü işlerimizi ört. Ruhumuzu erdemli kişilerin2 yanına al. 194. Rabbimiz, elçilerin aracılığı ile söz verdiğin her şeyi bize ver! Kıyamet (mezardan kalkış) günü bizi rezil etme. Sen sözünden dönmezsin.”                                   
    195. Rableri onlara şöyle karşılık verir:Erkek olsun, kadın olsun, sizden kim iyi bir çaba2 gösterirse çabasını boşa çıkarmam. (Benim katımda) birinizin diğerinden farkı yoktur. Hele hicret eden, yurdundan çıkarılan, yolumda eziyet gören, savaşan ve o yolda öldürülenler var ya; onların kötü işlerini de örter, onları, katımdan bir ödül olarak içinden ırmaklar akan bahçelere sokarım. Güzel ödül Allah katındadır.”
    Açıklamalar 1; (1). Allah’a inanmak ve güvenmek (3/193); Allah’ın varlığına, bir tek olduğuna, O’ndan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna, Allah’ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe ve dinin yazılı hükümlerine tereddütsüz inanmak ve güvenmektir. Dinin özü imandır. Cennet’i hak etmenin ilk şartı imandır. İman bir bütün olup bölünme kabul etmediğinden, mümin sayılabilmek için bütün bu sayılanların her birine inanma ve ona göre yaşama mecburiyeti vardır.
    İman, Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiği ve haber verdiği İslam dinine dair bütün hükümleri ve bilgileri tereddütsüz kabul etmek, bunların doğru olduğuna inanmak, güvenmek, bu sayede kendini güvende hissetmek ve çevreye güven vermektir.
   İman, inanma ve güvenmektir. İman bir kararlılıktır. İmanın temeli içten kabul yani kalp ile tasdiktir. Kalpteki tasdiki bir o kişi, bir de Allah bilir. Orası insanın en hür olduğu yerdir. Bu sebeple hiç kimse bir inancı kabule veya inkâra zorlanamaz. Zorla ibadet de olmaz. Çünkü ibadet için niyet şarttır. Niyetin yeri de kalptir; kalpten yapılmayan niyet geçersizdir. Kimseye zorla niyet ettirilemeyeceğinden ibadet de yaptırılamaz.
   “ İman; Allah’ın yüceliğini takdir etmek, ilahi kelâma uymak, ahiret gününü kalben tasdik etmektir. İnanmak, güvenmektir. Allah’ın varlığını herkes kabul eder; ama herkes yeterince güvenip teslim olamaz. İnsanı kâfir yapan, ona tam güvenmemektir”.    

    “İman, Allah’a gönülden inanmak ve O’nun emirlerine uygun hareket etmektir”. S. Ateş
İman en büyük imkandır, insanın imanı tükenmedikçe imkanı tükenmez. İman pozitiftir, inkar negatiftir. İman bir değerdir ve değeri en az birdir, inkar ise yokluk halidir, değeri sıfırdır. İman vefadır, inkar vefasızlıktır. Allah’a vefa göstermeyen kula hiç göstermez. Teşekkür ekmeğin değil, ekmeği verenin hakkıdır. Şükrü, ekmeği ve suyu yaratana yapmalı”.  M.
İslamoğlu
    İman, dinin özüdür. Cennet’i hak etmenin ilk şartı imandır. İman bir bütün olup bölünme kabul etmediğinden, mümin sayılabilmek için yukarıda sayılanların her birine inanma ve ona göre yaşama mecburiyeti vardır. İman, Hz. Muhammed’in Allah’tan getirdiği ve haber verdiği İslam dinine dair hükümleri ve bilgileri tereddütsüz kabul etmek, bunların doğru olduğuna inanmak ve güvenmek, bu sayede kendini güvende hissetmek ve çevreye güven vermektir. İmanın temeli içten kabul yani kalp ile tasdiktir. Kalpteki tasdiki bir o kişi, bir de Allah bilir. Orası insanın en hür olduğu yerdir. Bu sebeple hiç kimse bir inancı kabule veya inkâra zorlanamaz. Zorla ibadet de olmaz. Çünkü ibadet için niyet şarttır.
    Allah buyuruyor ki “Allah’ın boyasıyla boyanın. Kimin boyası Allah’ın boyasından güzel olabilir? 2/138. Allah’ın boyasının kalbimizde ve ruhumuzda tutması için kalbimizin ve ruhumuzun beşeri kirlerden temizlenmesi gerekir. İnsan bilmelidir ki, kalbimiz beşeri kirlerden tam temizlenmedikçe Allah’ın boyası tutmayacaktır.
    Kur’an açısından önemli olan, sadece iman etmek değil, daima iman üzere bulunmaktır. Kur’an, ahlâkî düşüklükler içinde bulunanları mü’min olarak tavsîf etmez; dil bu gibi durumlarda kişinin en çok göze çarpan davranışını öne çıkarır. Dolayısıyla, imanın gereği olan amelleri gerçekleştirmeyen birinin imansızlıkla yaftalanması doğru olmamaktadır. Çünkü dinin öngördüğü imanın gerçekleşmesi ne kadar ciddi bir işse, imansızlığın gerçekleşmesi de o kadar ciddi ve zordur.
Allah’a iman: Allah’a “Teslim olurum ama şartım var” diyemezsin. “İslam, tam teslim olmak demektir.
Zamanı bilen Allah’tır ve Allah’ın emirleri zamana yayılamaz, derhal yapılması gerekir. Kur’an’ı Kerim de Allah “Kim İslam’dan başka bir din arayışına girerse asla kabul edilmez 3/85” denmektedir. Kur’an da “Allah ne demişse odur”. Ona bir ilave ya da ondan bir çıkarma yapılamaz. Allah Hz. Peygambere de Ahzab 33/1-3. ayetlerde aynı emirleri vermiştir: “ Ey Nebi! Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakın! Kâfirlere ve münafıklara (ikiyüzlülere) boyun eğme, Rabbinden sana vahyedilene uy, Allah’a güvenip dayan; vekil (dayanak) olarak Allah yeter” diyor.  Allah’ı herkes bilir, ama O’na herkes yeterince güvenip teslim olmaz. İnsanı kâfir yapan budur. Müslüman olmak, canının istediğinin yerine Allah’ın istediğini koymaktır. Müslüman “başkaları ne der?” diye değil, “Allah ne der?” diye sorar. A. Bayındır    

    Ayetler:“Allah’a içten inananSana indirilen kitaba da senden önce indirilen kitaplara da inanıp güvenen ve ahirete inançları kesin olanlar var ya…Umduklarına kavuşacak olanlar da onlardır”. 2/3-4 Müminler; ancak Allah’a ve elçisine inanıp güvenen, sonra şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad eden (ellerinden geleni yapan) kimselerdir. Hucurat 49/15. İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, onlar cennet yârânıdırlar, onlar da orada ebedî kalacaklardır. 2/82
     ————————————————————————————————————————————————

    Kâfirlerin gezip tozmaları seni aldatmasın;             
    196. Kâfirlik edenlerin diyar diyar gezip tozmaları seni sakın aldatmasın. 197. Bu, kısa süreli bir menfaattir. Sonunda varıp kalacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir yerleşim alanıdır! 

      ———————————————————————————————————————————————
    Takva sahipleri;
    198. Rablerine karşı yanlış yapmaktan sakınanlara gelince, onların Allah katından ağırlanmaları için ölümsüz olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan bahçeler hazırlanmıştır. Erdemliler için Allah katında hazırlanan her şey mükemmeldir.
      ————————————————————————————————————————————————–

    Sabredin, Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının;
200.
Ey inanıp güvenenler! Sabredin (duruşunuzu bozmayın), sabırda (düşmanlarınızla) yarışın, her an tetikte olun ve Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakının ki umduğunuza kavuşabilesiniz.
    Açıklamalar 2: Sabır (3/200); yaşayışımız esnasında, kendimize hakim olduğumuz, dişimizi sıkıp katlandığımız birçok konu ve olay karşısındaki rûhî direnme ve dayanmamıza “sabır” denmiştir. Sabretmenin İslâm dininde çok büyük yeri ve önemi vardır. Gerçek dindarlığa ulaşabilmek için “sabır melekesine” sahip bulunmak şarttır. Sabır, aklın ve dinin gerektirdiği şekilde kendine hakim olmaktır. Böyle davranan kişi, engelleri aşarak yoluna devam eder. Bunlar, şirkten uzak kalmış olanlardır    

    İnsanın başarısı, sabrına bağlıdır. İlim ve sanatta yükselmesi, ticarette ilerlemesi, ibadette devamlılığı hep sabırladır. Sabır, güçlükler karşısında Allah’tan korktuğu ve O’nun rızasını ümit ettiği için, nefsini fenalığa bırakmayıp tutmaktır. Sabır, insanı süratle ve emniyetle emeline ulaştırır. Sabır, saadet kapısının anahtarıdır. Sabır, başarının ilk ve son şartıdır.
    Allah kulunu imtihan ederken, verdiği bela kadar sabır da ihsan eder. Sabır, bir zırhtır, onu giyen belaların tesirinden kurtulur. Allah, kulunu günahlardan temizlemek için iki yol açmıştır: Biri tevbe, diğeri de sabırdır. Sabreden günahlara bulaşmaz, tevbe eden günahlarından arınır. Sabretmek Kur’ân-ı Kerîm’in bize emridir. Allah sabredenleri sevdiğini, Kur’an’da bize bildirmektedir. Bu çok önemli bir noktadır. Diğer önemli bir husus ise Allah’ın, sabredenlerin yanında ve onlarla beraber olduğunu belirtmesidir. Şahısları büyük yapan husus, gelen bir felaket anında ilk takındığı tavırdır. Bu hareket onu ilahi imtihanda muvaffak kılar. Bu davranış adını dillere destan eder. Hz. Peygamber buyuruyor ki: Allah kime hayır eriştirmeyi dilerse, onu bir musibete uğratır.”
     Sabır, geçirildiğimiz en temel imtihandır. Biz bilgi imtihanından değil, sabır ve cihattan sorumluyuz. Cihat, mücadeleci olmak, doğruların peşinden ayrılmadan sürekli yürümek, demektir.  “Sizi mutlaka korku ve açlık türünden bir şeyle; can, mal ve ürünlerden eksiltmeyle yıpratıcı bir imtihana sokacağız. Sen sabredenlere müjde ver” 2/155. Sabredenler kim? Onlar, başlarına musibet geldiğinde, sıkıntı geldiğinde asla önemsemezler. Derler ki neden üzüleyim ki! Kendime ait neyim var ki, her şey Allah’ındır, biz zaten Allah’a aidiz, O’nun huzuruna çıkacağız. Korkacağım bir şey yok. Eğer siz, Allah’ın sizi imtihan ettiği konularda gevşemeden sürekli Allah’a güven içinde olursanız bunun karşılığı Allah da sürekli sizin yanınızda olur. İnsan hiçbir sıkıntıda üzülmez. İnsan imtihandan üzülür mü? Yapılacak şey, başarıya odaklanmak ve imtihanı kazanmaktır. Sabırlı olur, asla gevşeklik göstermez de yürürseniz Allah’ın desteği de daima sizinle beraber olur. Ateşin içinde bile olsanız, Hz. İbrahim gibi kendinizi bahçe içinde mutlu bulursunuz.Doğru yola gelmiş olanlar onlardır” Zümer 39/18. A. Bayındır
   Sabır, zorluklara dayanmak, nefsi tutmak demektir. Sabır, etkileyici, üzücü bir olay karşısında kendine egemen olmak, kızgın davranışlara girmemek, dili şikâyetten, organları yanlış hareketlerden korumaktır. Şu hayat baştanbaşa sınavdan ibarettir. Allah insanı çeşitli biçimlerde sınar. Olaylar, sınavlar, çekilen acılar ruhun olgunlaşması için gereklidir. Kur’an da, inananlara sabır ve namazla yardım istemeleri, moral bulup manen güçlenmeleri, Allah’ın sabredenlerle beraber olduğu vurgulanmaktadır.

    Ruh ıstırap çektikçe olgunlaşır. Sabır, felaket karşısında insanın hiç etkilenmemesi, üzülmemesi anlamına gelmez. Kötü olan üzülmek değil, insanı Allah’a isyana sevk eden aşırı sızlanma ve dövünmelerdir. Sızlanmak, aşırı şikâyette bulunmak, tasa göstermek, insanı sabır makamından çıkarır. Sabrın en makbulü, ilk şok anındaki sabırdır. Ariflerden biri cebinde bir kağıt taşır ve her saat o kağıdı çıkarıp bakarmış. Kağıtta “Rabbinin kararı gereği sen sabret (duruşunu bozma); her daim gözümüz senin üzerinde. Kalktığın vakit, her şeyi güzel yapmasına karşılık Rabbine ibadet et  (Tür: 52/48) ayeti yazılıymış”. S. Ateş
   “Başına ne gelirse gelsin sabret, ne yapalım Allah’tan geldi deyip boynunu bük. Bu doğru değil.  Sabır, hak ve hakikat üzere dirençli olmak, sahip olunan inançları savunmaktır.  Sabır, insanın nefsi dürtülerini dizginlemesidir. Sabır, yılgınlık, korkaklık, çöküntü ve dert yanmanın zıddıdır. Sabır, izzet ve şeref veren şeydir. Kur’an’da anlatıma göre sabır; bir şeye karşı göğüs germektir. Bir şeye rağmen Hak da direnmek, bir şey için direniş göstermektir. Sabır dik durmaktır. Salat ise; Allah’a yaslanmak, dik durarak,  tavrınızı ve yüreğinizi Allah’a bağlamış olarak O’ndan yardım isteyin, demektir”.               M. Okuyan                                                                                                                                                                            

     *“Sabır, başa gelen musibetlerden dolayı Allah’tan başka kimseye şikayetçi olmamak, yakınmamak, sızlanmamak; nefse ağır gelen ve hoşa gitmeyen şeyler karşısında dünya ve ahiret yararını düşünerek ruhi dengeyi bozmamak için insanın kalbinde bulunmakta olan sükunet ve dayanma gücü demektir. Mümin, bela ve musibetlere karşı sabırlı olduğu kadar dinin emirlerini yerine getirme ve yasaklarından kaçınma konusunda da sabırlı olmalıdır. Allah Teala, Hz. Eyyub’u, başına gelen belalara sabırla katlandığı için O ne güzel kuldu Sad 38/44 buyurarak övmüştür. Hz. Peygamberde “Sen sabret. Senin sabırlı davranman ancak Allah’ın yardımı ile olur” Nahl 16/127 ilahi buyruğuna uyarak hayatı boyunca sabır konusunda ümmetine örneklik etmiştir”.D.İ.Bşk.sözlüğü  
      ————————————————————————————————————————————————