15. HİCR SURESİNDEN TÜRKÇE MEALLER VE İLGİLİ AÇIKLAMALAR

     15.HİCR SURESİ (99): İyiliği sonsuz, ikramı bol Allah’ın adıyla; 
     Kur’an:
    1. Bunlar Kitab’ın, apaçık1 anlam kümelerinin ayetleridir.
    (1) Kur’an-ı Kerim, muhkem (hüküm bildiren) ve müteşabih (muhkemlerin benzeri) olup onların ayrıntılarını ortaya koyan ayetlerden oluşur. Böylece, Kitab’ın tamamı ayrıntılı olarak açıklanmış, kendisi de apaçık (mübin) hale gelmiş olur.
      —————————————————————————————————————————————–
    Kafirlerin varsayımları;
    6. Dediler ki: “Ey kendisine Zikir1 indirilen kişi! Sen tamamen cinlerin etkisindesin2. 7. Eğer doğru sözlülerdensen bize melekleri getirsene!” 8. (Halbuki) Biz melekleri sadece gerçek bir görevle indiririz. O zaman da onlara süre tanınmaz. 9. Bu zikri3 de biz indirdik biz! Onu koruyacak olan da elbette biziz!

    10. Senden önceki topluluklara da elçiler gönderdik. 11.  Onlara ne zaman bir elçi gelse onu mutlaka hafife alırlardı. 12. Onu (o zikrin gerçek olduğunu) suçluların kalplerine işte bu şekilde4 işleriz.
    Açıklamalar 1;

    (1) Zikir, bağlantılarıyla birlikte düşünülüp öğrenilen doğru bilgi, o bilgiyi kullanıma hazır tutmak, akla veya dile getirmektir.. Doğru bilginin kaynağı Allah’ın ayetleridir. Bunlar, yaratılan âyetler ve indirilen âyetler olmak üzere iki türlüdür. Her birinden elde edilen doğru bilgi zikirdir. İnsanı, sadece bu bilgi tatmin eder. Allah’ı zikretmek; onu, kitabını ve yarattığı ayetleri dikkate almak, akıldan çıkarmamak ve onların üzerine düşünmektir. İnsan bunlardan bildiği kadarıyla sorumludur.
    (2) Her nebiye cinlerin etkisinde kaldığı, aklını kaybettiği şeklinde suçlamalar yöneltilmiştir. Hz. Muhammed’e de yöneltilen bu suçlamalar ayetlerle çürütülmüştür.
    (3) Zikir, hem önceki kitapların hem de Kur’an’ın ortak adıdır.
    (4) Suçluların kalbine işlenen, Allah’ın kitabıdır. Bir şeyi hafife almak için onda eksiklik aramak gerekir. Allah’ın kitabında eksiklik arayanlar, farkında olmadan onun doğruluğunu kavramış olurlar. Onun için bütün kafirler gerçekleri örtmek ve yalan söylemek zorunda kalırlar.
    ——————————————————————————————————————————————
    Allah’ın nitelikleri;
    16. Gökte burçlar1 oluşturduk, seyredenler için göğü süsledik. 17. Onu, kovulmuş her şeytandan koruduk. 18. Kulak hırsızlığı yapmaya kalkan olursa onu da hemen parlak bir ışın takip eder. 19. Yeryüzüne sabit dağlar yerleştirip yerin alanını artırdık2 ve her bitkiyi orada dengeli olarak bitirdik. 20. Orada hem size hem de rızkı size bağlı olmayanlara geçim imkanları oluşturduk.

    21. Hazinesi (deposu) katımızda olmayan hiçbir şey yoktur. Onu ancak belli bir ölçüye göre indiririz. 22. Rüzgârları (bulutları) aşılayıcılar olarak göndeririz. Gökten su indirir, onunla su ihtiyacınızı karşılarız. Onu (gökte) depolayan siz değilsiniz. 23. Biziz, elbette biz! Hayat veren de öldüren de! Her şeyin varisi biziz! 24. İçinizden önde gidenleri çok iyi biliriz, geride kalanları da çok iyi biliriz.
    Açıklamalar 1;
    (1)  Burç, Arapçada köşk ve kale anlamına gelir. Birinci kat semanın her tarafını süsleyen yıldız kümeleri uzaktan, köşkler ve kaleler gibi gözükürler.

    (2) Dağlar yer kabuğunun bizi savurmasını önler. Dağlar olmasaydı, depremler daha fazla zarar verirdi. Dağların üzerindeki alan tabanlarının kapsadığı alandan fazla olduğu için de yeryüzünü genişletir.
     —————————————————————————————————————————————-

    İlk insanın yaratılışı;
    28. Bir gün Rabbin meleklere demişti ki: “Ben kurumuş bir çamurdan, şekillendirilmiş kokulu kara balçıktan bir beşer1 yaratacağım. 29.Son şeklini verip içine ruhumdan üflediğimde (bilgi ile donattığımda onun karşısında secde edin (saygıyla eğilin)2”. 30. Bütün melekler hep birlikte (Âdem’e) secde ettiler (karşısında saygıyla eğildiler). 31. Ama İblis secde edenlerle birlikte olmaktan kaçındı.

    32. Allah dedi ki: “İblis! Sana ne oldu da secde edenlerle birlikte olmadın?” 33. Dedi ki: ”Kurumuş çamurdan, şekillendirilmiş kokulu kara balçıktan yarattığın beşere secde edecek değilim!” 34. Allah dedi ki “Madem öyle, çık oradan! Artık sen kovuldun. 35. Yapılan her şeyin karşılığını bulacağı güne kadar hep lanetlisin (dışlanacaksın)” 36. (İblis) Dedi ki: “Rabbim! O zaman bana, bunların tekrar diriltilecekleri güne kadar yaşama fırsatı3 ver.” 37. (Allah) Dedi ki: “Sen kendisine yaşama fırsatı verilenlerdensin. 38. O malum vaktin günü (kıyamet /mezardan kalkış günü) gelinceye kadar (ölmeyeceksin).”
     39. İblis dedi ki: “Rabbim! Madem sen beni azdırdın4, ben de yeryüzündeki her şeyi onlara kesinlikle cazip gösterecek ve hepsini azdıracağım. 40. Ancak onlardan samimiyeti onaylanmış kulların hariç5.” 41. Allah dedi ki: “Bu benim doğru kabul ettiğim yoldur. 42. Sen kullarıma boyun eğdirecek bir güce sahip değilsin ama sana uyan boş hayale kapılıp yoldan çıkan kişiler olacaktır.” 43. Bunların hepsinin buluşacağı yer kesinlikle Cehennemdir. 44. Onun yedi kapısı vardır. Her bir kapı için o azgınlardan bir bölük ayrılmış olacaktır.

    Açıklamalar 1;
    (1) İnsan vücudunun dış kısmına yani cildine “beşere” denir. Beşer, Kur’an’da, insan anlamında kullanılır ve bununla, insanın diğer canlılardan farklı olan fiziki yapısına dikkat çekilir. İnsan, elbise giymek zorunda olan tek varlıktır. Elbise onun, dünyanın her yerinde ve her mevsimde yaşamasına imkan verir. Kur’an,  ilk insan olan Hz. Adem’in topraktan yaratılan ilk beşer olduğunu açıkça bildirir. Bütün bunlar, insanın başka bir varlıktan evrilerek oluştuğu iddialarını reddetmektedir.
    (2) Din, “âdet, durum; ceza, karşılık görme ve itaat” anlamlarına gelir. Bunlardan “boyun eğme” ve “karşılık görme” anlamları öne çıkar. Dinde boyun eğilen Allah’tır. Onun emirlerine uyulur ve karşılığı ondan beklenir. “Din günü” de dünyada yapılanların karşılığının alınacağı gündür.
    (3) Ayetten Meleklerin de ömürlü varlıklar olduğu ancak bazılarına Kıyamet gününe kadar yaşama hakkı tanındığı anlaşılıyor.
    (4) Ayetten anlaşılacağı üzere İblis, kendi suçunu Allah’a atmaktadır. Geleneksel kader anlayışının temelinde aynı mantık vardır. Bunlar her şeyin ezelden belirlenmiş olduğunu iddia ederek kendi hatalarını Allah’a mal ederler.               
    (5) Samimiyeti onaylanmış anlamı verdiğimiz ‘muhlas’ kelimesinin mastarı ihlastır.  İhlas sözlükte bir şeyi kirlilikten, bulanıklıktan temizleyip arındırmak, saflaştırmak, katıksız, arı, duru hale getirmektir. Bu kelime Kur’an’da, dini Allah’a has kılan yani Allah’ın dinine bir şey katmayıp kulluğu sadece ona yapan, riyadan ve şirkten uzak olan samimi insanların ortak vasfını ifade etmek için kullanılır. Bu vasfa sahip olana “muhlis”, bu vasfı Allah tarafından onaylanmış olana da “muhlas” denir. İblis, bu özelliğe sahip olanları yoldan çıkaramaz. (15/40, 38/83).      
    Açıklamalar 2;
    İnsanın yaratılışı (15/28):  Zigot (döllenmiş yumurta) rahim duvarına sülük gibi yapışır. Öyleyse nutfenin oluştuğu yer, hem onun kalmasına imkân veren hem de oluşmasına etki eden yer yani ana rahmidir. Rahim ise; erkeğin spermi ile kadının yumurtasının kalabileceği, nutfeye dönüşeceği, değişeceği, gelişeceği ve dünyada yaşayabilecek güce erişeceği yerdir. Kur’an’da embriyo böyle anlatılmıştır. Prof. Mooro, Kur’an’ın 1400 yıl önce, embriyo hakkında belirttiği olaylar bundan 30 yıl öncesine kadar bilinmiyordu.        

    ——————————————————————————————————————————————–
    Müminlerin cennetteki durumları;
    45. Müttakiler (yanlışlardan sakınanlar) ise bahçelerde ve pınar başlarında olacaklar. 46.  “Oraya selametle, güven içinde kalmak üzere girin.”(denecek). 47.  İçlerindeki kötü duyguları söküp atmış olacağız. Kardeş olacaklar ve sedirler üzerinde karşılıklı oturacaklar. 48. Orada onlara bir yorgunluk dokunmayacak. Oradan çıkarılacak da değiller. 49. Kullarıma şunu bildir: Ben, çokça bağışlayan ve bol ikramda bulunanım. 50. Azabım ise can yakıcı bir azaptır.
     —————————————————————————————————————————————–

    “Sana ne emredildiyse onu açık açık anlat;”
    85. Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları, gerçek varlıklar olarak yarattık. O saat (tekrar dirilip kalkış saati) mutlaka gelecektir. Öyleyse sen de bunlara güzel, yeni bir sayfa aç. 86. Senin Rabbin, mükemmel yaratan ve her şeyi bilendir. 87. Sana o mesânîden1 (birbiriyle ilişkili âyetlerden) yedisini, o muazzam ayet kümesini verdik2.

    88. Onların bazı kesimlerini yararlandırdığımız şeylerde gözün kalmasın, onlara verilenlerden dolayı da üzülme. Sen inanıp güvenenlere kol kanat ger. 89. De ki: “Benim o açık uyarıcı ben!.”
    90. (Sana indirdiğimiz gibi) kitaplarını parçalara ayıranlara da kitap indirdik. 91. Onlar Kur’ân’ı da parçalara bölenlerdir. Rabbine ant olsun ki onların hepsini kesinlikle sorguya çekeceğiz; 93. yaptıklarından dolayı.
    94. “Sana ne emredildiyse onu açık açık anlat. Müşriklere de aldırma. 95. Hafife alanlara karşı biz sana yeteriz! 96. Onlar, Allah ile beraber başka bir ilah oluşturanlardır; ileride öğrenecekler.97. Onların söylediklerinden dolayı göğsünün daraldığını elbette biliyoruz. 98. Sen, her şeyi mükemmel yapması sebebiyle Rabbine yönel ve secde edenlerden (boyun eğenlerden ol). 99. Sana o kesin gerçek (ölüm) gelinceye kadar Rabbine kulluk et.                                                                 
      Açıklamalar 1;
    (1) Mesânî,  ikişerler demektir.  Ayetler, muhkemler yani kısa ve özlü hükümler içerenler ve onların benzeri olup onları açıklayan müteşâbihlerden oluşur. Aralarında ikili ilişki vardır (39/23) İşte bu ilişkiyi belirten kelime mesânî’dir.

    (2) Ayette geçen “o mesaniden yedisini, o muazzam ayet kümesini” ifadesi ile Fatiha sûresi kast edilmiştir. Nebîmizden şöyle rivayet nakledilmiştir: “Fatiha bana mesânîden verilmiş yedi ayettir, muazzam ayet kümesidir.” Bu sebeple onu namazın her rekâtında okumak; Allah’ı, onun en yüce kur’an’ını (ayetler kümesini) okuyarak anmak olduğundan oldukça önemlidir.
    Açıklamalar 2;
    İbadet etmek (15/98): İbadet; itaat etmek, boyun eğmek, kulluk etmek, tevazu göstermektir. Dinde ibadet: Yüce Allah’a karşı kulluk vazifelerini yerine getirmek yani O’na tazim, hürmet ve saygı göstermek, kısaca ‘Allah’a kulluk etmek’ ve O’nun bize verdiği nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirmek demektir.
    İbadet; Allah’a boyun eğmenin, itaat etme ve saygı göstermenin, kulluğun en son noktası, eğiliş ve huşunun son mertebesidir.   

    Allah’a kulluk, yaratılışın en büyük gayesidir. Zira Yüce Allah cinleri ve insanları ancak kendisine kulluk etsinler diye yarattığını bildirmiştir. Bütün peygamberler de insanları Allah’a ibadet etmeye davet etmişlerdir. İnsan sadece Allah’ın kulu olduğunu idrak eder, yalnız ona ibadet eder ve yalnız ondan yardım isterse dünya ve ahiret saadetine kavuşur. Bir amelin ibadet olabilmesi için; kişide iman, niyet ve ihlas olması ve ibadetin İslam’a uygun yapılması gerekir. İlgili ayetler:
    De ki “Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm, varlıkların Rabbi olan Allah içindir.” 6/162
    Yedi gök, yeryüzü ve bunların içindeki herkes Allah’a ibadet eder. Her şeyi güzel yapmasına karşılık ona ibadet etmeyen tek varlık yoktur ama onların bu ibadetlerini siz kavrayamazsınız. O yumuşak davranır ve çok bağışlar. 17/44     
     ———————————————————————————————————————————————–